Ramazan yaklaştı, haydi iki koldan hizmete devam...

Ramazan yaklaştı, haydi iki koldan hizmete devam...

Mübârek Ramazan’a bir hafta kaldı. Her kesimde şimdiden tesiri görülmeye başladı. Rabbine bağlı Allah kulları, bu mübârek ayı ibâdetle nasıl dolu dolu geçirebiliz diye düşünüp, kalbini ve gönlünü ona göre hazırlarken, bazıları da başka havalarda.
Ramazan ayı; farz bir ibâdet olan oruç ayı olmaktan başka daha fazla zikir, daha fazla fikir, duâ, Kur’an ve namaz ayı, topyekûn ibâdet ayıdır.
Ağzı laf yapan, eli kalem tutan bir kimse veya gazete, televizyon, radyo gibi yayın kuruluşları, eğer bu millete hizmet ettiğini söylüyor, en azından bu milletin değerlerine hürmetli olduğu iddiasında bulunuyorsa, Ramazan hakkında yukarıda koyu harflerle dizilen cümledeki işaret edilen gerçeğe dikkat çekmesi icap eder.
Ama kartelin basın-yayın organlarının Ramazan öncesinde nasıl yayın yaptıklarına bakar mısınız lütfen...
Varsa yoksa, “Ramazan’da neleri nasıl yemeli veya neleri yememeli?” şeklinde sırf yemekle ilgili sözler.
Düşünebiliyor musunuz? Gündüz yiyip-içmekten uzak durulan bir ibâdet ayında, bu muhteremler “Nasıl yenilip içilmesi gerektiğiyle ilgili” ucu bucağı gelmeyen programlar yapıyorlar.
Evet, söylenenler doğruysa, bunun zararı yok da, Ramazan ayının bir de ibâdet yönü var. O nerede?..
Muhteremler, Müslümanları o kadar seviyorlar ki; aman sıhhatları bozulmasın diye kırk takla atıyorlar.
Diyorlar ki; “Doktorunuza danışın, oruç tutmaya müsait değilseniz oruç tutmanız uygun değildir. Aç kalırsanız bayılabilirsiniz...”
Eh bu kadarcık da olsun artık. Vazifeleri millete Ramazan ayını zehir edip “İlallah” dedirtmek ya…
Peki hangi doktora danışacağız? Dinli-dinsiz olduğuna bakmadan önümüze gelen her doktora mı? Başörtülüleri muayene etmeyen doktorlara mı? Kur’an Kursu, İmam-Hatip denilince ve İslâm kelimesini duyunca nevri dönen doktorlara mı? Hayır! Asla!
Bu konuda sadece ve sadece, mesleğinde mâhir ve inançlı doktorların sözlerine itibar edilir...
Malumlar, “Oruç tutarsanız ölürsünüz” demekten bile çekinmezler de, ah!.. Bu söze halk kanmaz…
Şunu teslim edelim:
Oruçtan hiç kimse asla ölmez. Ama olur ki bayılan olabilir. Oruç tutmakla ölünecek olsa, açlık grevine başlayanların ilk gün ölmesi lâzım. Vâkî mi böyle bir şey? Yoook! Yok ama malumlara göre oruç başka…
Bayılmaya gelince… Bir insan heyecandan bayılabilir, korkudan bayılabilir, kalabalıktan bayılabilir, sıcaktan bayılabilir, tabiî ki açlıktan da bayılabilir. Nitekim parti mitinglerinde zaman zaman bayılmalar oluyor. Canım Cumhuriyet mitinglerinde bayılanlar olmadı mı? Oldu da!..
Şimdiii… Zihninizi şöyle bir yoklar mısınız! Oruç tutarsanız bayılabilirsiniz diyenler, “Mitinglere gitmeyin bayılabilirsiniz” dediler mi hiç? Demezleeeer. Çünkü onlara göre tek bayılma sebebi oruç…
Zaman zaman kaza oluyor diye insanlar arabaya, uçağa, gemiye binmiyorlar mı?..
Gelelim ikinci meseleye…
Belediyeler son senelerde iftar çadırları kuruyorlar. Bu güzel… Ancak:
İftardan sonra, teravih namazı vaktinde “Ramazan etkinlikleri” adı altında programlar düzenliyor, şarkıcı-türkücü takımından bazı sanatçıları getirerek milleti oraya davet ediyorlar. Olgun yaşta olanlar az ise de gençler ve çocuklar da buna ilgi gösterip gidiyor. Anneler de beraberlerinde. Az da olsa babalar da gidiyor.
Tam teravih namazı vaktinde bu tür programlar düzenleyen belediyeler, milletin terâvih namazlarına basbayağı engel oluyorlar ki; asla kabul ve tasvip edilemez.
Bu programlara davet ettikleri içinde öyleleri var ki; alnı secdeye değmemiş. Alnı secdeye değmemek bir tarafa, meselâ getirdiği bir hatun kişinin inancı bile yok…
Nereden biliyorum? Kendisine muhatap oldum da ondan biliyorum. Biraz tanımanız için anlatayım.
Bu hatun kişi beni bir Ufo programına çağırmıştı. Gittim. O zamanlar da benim Yaşar Nuri Öztürk ile atışmamız var. Bana konuyu sordu. Ben de, “Onun sözüne güvenilmez. Çünkü bundan önce Türkçe ibâdet olamayacağını yazan bizzat kendisiydi, şimdi tersini söylüyor” dedim. Bana verdiği cevap şöyle oldu: “Olabilir... O gün öyle, bugün böyle...”
Niçin böyle cevap vermişti. Çünkü o sıralarda Yaşar Nuri kendi televizyonunda program yapıyordu.
Bazı belediyelerin Ramazan etkinliklerinde millete sundukları işte böyleleri…
Yanlış anlaşılmasın, inançsızlığına bu sözünü delil getirmiyorum. Ayrıca biliyorum…
İsmi lâzım değil, bir belediye, bu televizyon programcısını hem de astronomik ücret ödeyerek bir Ramazan etkinliğine(!) davet etmişti.
Başta gençler olmak üzere, insanlar “Aaaa falan geliyormuş, haydi gidelim de onu görelim” diye teravih namazını falan bir tarafa bırakıp her tarafı düz olan, dere-tepe olmayan ilçenin her tarafından bu anlı-şanlı sanatçıyı görmeye gittiler.
Bu hizmetin(!) sevabı da şüphesiz ki hem belediye başkanının, hem de bu hizmette(!) emeği geçen belediye personelinin amel defterine yazılmış oldu. Âhirette tabiî ki karşılığını göreceklerdir.
Ey hizmet aşkıyla yanıp tutuşan değerli belediye başkanlarımız! Biliyorsunuz, hizmette sınır yok. Aman durmayın.
Durmak yok! Hizmete devam...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi