Dönüşü olmayan yol ve bazı teklifler
Toplumsal meseleler itidali kaybederek tartışılmaz. Bağırıp çağırarak, toptancı ret veya kabullerle hiçbir mesele çözülmez.
Otuz yıldır Türkiye terör belasıyla boğuşuyor.
Binlerce vatan çocuğu hayatını, hürriyetini, sağlığını kaybetti.
Binlercesi iğfal edilerek kendi vatanlarına, insanlarına düşman edildi.
Hal böyleyken hiç kimse problem yok diyemez.
Ama Türkiye’nin başka dertleri de var. İnançlarından,düşüncelerinden, kılık kıyafetinden dolayı ezilen, horlanan, parya muamelesi gören, milyonlarca insanımız var.
Demek ki, problemi bölgesel değil, ulusal.
Ülkenin sadece bir kesimini hedef alan, geriye kalanları sırtında taşıyan bir yönetim biçimi yok ortada. Önüne gelene kılıç sallayan, nev-i şahsına münhasır, insanlarını vatandaşlıkta değil, düşmanlıkta eşit gören bir yönetim mekanizmasıyla karşı karşıyayız. Onun için hiç kimsenin en çok dayağı ben yedim, sistem ayrımcılık yapıyor diye mızmızlanmaya hakkı yok. Hep beraber dövülüyor, sövülüyor, aşağılanıyoruz.
Dolayısıyla çözümü de beraber bulacağız.
Demek ki birinci adım, sistemi tüm insanlarımızı eşit görecek şekilde revize etmekten geçiyor.
Bunun usulüne, üslubuna gelince. Başta da söyledim itidali kaybedince akıl firar eder. Ondan sonra isteseniz de hiçbir şeyi konuşamazsınız.Kürt sorununa endeksli demokratik açılımlar gündeme geldiği günden beri ifratla tefrit arasında gidip geliyoruz. Öyle yazılar yazılıyor, öyle yorumlar yapılıyor ki, neredeyse terör örgütü –meşru müdafaa- durumunda kalmış, masum, hatta mağdur bir örgüt haline getiriliyor. Hızını alamayıp, dinle, imanla alakası kalmamış bu insanları şehit ilan edecek kadar ileri gidenler var.
Demek ki ikinci adım itidali, ona bağlı olarak hakikati kaybetmemekten geçiyor.
Bugün gelinen nokta itibarıyla, macun tüpten çıkmış, açılımlardan dönmenin siyaseten mümkün olmadığı bir noktaya gelinmiştir. Geri dönüş, iktidarın bitişidir. Böyle bir riski hiçbir siyasi heyet alamaz. Öyleyse yapılması gereken istemezükçü bir tavır yerine sürece tesir etmek, ileride daha büyük problemleri tevlit edecek noktaya gelmesine mani olmaktır. Bu noktada sürece kimlerin dahil olacağı, kimlerle müzakere edileceği hayati öneme haizdir. Fikir beyan edenlerin bazısı Türkiye’yi bölmeyi bazısı bütünleştirmeyi, milli bütünlüğü tahkim etmeyi hedefliyor. Dolayısıyla üslubu yanlış da olsa, Türkiye’nin milli bütünlüğünü düşünenlerin kaygıları ciddiye alınmalı, açılımlardan temel hak ve hürriyetlerin genişletilmesi dışında sonuçlar devşirmeye çalışanlar dikkatle takip edilmelidir, bu da üçüncü adım.
Diğer taraftan sistemden kaynaklanan sorunları Kürt-Türk meselesi haline getirmeye çalışanların varlığı da bir vakıadır. Bunların temel hedefi sistem sorununu bir Kürt meselesi haline getirip, çatışan taraflar ihdas etmektir. Bir tarafta PKK-DTP çizgisinin, öte tarafta Ergenekon terör örgütünün temel hedefi budur. Dördüncü adım bunların tasfiyesidir. Bu örgütler tasfiye edilmeden, halkın açılımlardan gerçekten ne ve neler beklediğini tespit etmek mümkün değildir. Toplumun nabzını tutmadan yapılacak herhangi bir düzenleme de sorunların çözümüne katkıda bulunmayacaktır.