Küllemede türban işe yarıyor
Ticaret erbabı piyasanın havasından müşteriye ulaşabilmek için iş yerlerinde simgelerden çeşitler oluşturuyorlar.
Bazen iki açık, bir türbanlı. Bazen de başka türlü görünümler...
Mayaya göre ayar.
İzmir Konak’ta rahmetli kayınpederimle sosyete bir mağazaya uğradığımızda sahibi ile çocukluk arkadaşı çıktılar. Hoş sohbet...
Moda mağazası olunca kıyafetler ona göre, çalışan hanımlar da alabildiğine açık, fakat dikkat çeken bir şey vardı: mağazanın tam alnında kocaman harflerle yazılı “Fetih” sûresi.
Amma da uyum sağlamıştı ha!
İçimden geçirdim: “Yoksa bu iş yerinin sahibi Yahudi mi?”
Sormadan duramadım:
“Afedersiniz, sizi incitmezsem merakımı sormak isterim.”
Ne soracağımı kestiremediğinden:
“Aman efendim, ne incitmesi. Sor soracağını, çekinme...”
“Siz Yahudi misiniz?”
Renk attı...
O da bana sordu: “Nereden icab etti?!.”
“Karşıdaki yaldızlı tablodaki ayetlerden...”
“Ne var bunda?”
“Şu var: Zihniyetini küllemede iş yerine ayetler asma olayını bu ülkede Yahudiler icat ettiler. ‘Ne Müslüman adam’ desinler ve de içeri dalsınlar diye, dalınca da gerisi kolay!”
Bu yöntemlerle alçaklar az kazıklamadılar bizi. Astılar besmeleyi kasap dükkanına, yedirdiler Müslümanlara domuz etlerini. Gen bozması derler buna...
Beslenmenin genler üzerinde etkili olduğunu biliyorsunuz...
Kuzu eti ile beslendiğinizde kuzumsu, domuz eti ile beslendiğinizde domuzumsu!..
O bakımdan frekanslar oldukça karışık.
Dükkanın bir köşesinde seccade, diğer tarafta dar pantolonlu kızları görünce Yahudi’nin modeli geliyor aklıma. “Bu domuz etini ne kadar da yemişiz be...”
Biliyorsunuz terörist İsrail domates gibi besinlerin genlerini bozmuş. Geni bozuk besinler geni bozuk karakterler oluşturuyormuş...
Şu açıklığı getirmekte fayda var:
Müslüman modadan değil, örtünmeden sorumludur. Sokaklarda karşılaştığımız manzaralar pek hoş değil. Kimileri başörtülü ama, diğer kısımları açıklardan daha beter. Bazılarını da parklarda, sigara ellerinde uygunsuz vaziyetlerde görürsünüz.
Örtünme Allah’ın emirlerine göre ise örtünmedir, bir başka maksada yönelikse tiksindirir, nefret ettirir...
Şu lakabı Kara Fatma olayı “Yorgun Yıllar” adlı kitabımda hatıra olarak durur.
Kadın ticareti yapan bir şebekenin patroniçesi...
Karşıma geldiğinde tam bir mazbut aile kadını görünümü; başındaki beyaz tülbent namaz örtüsü ile sanki seccadeden yeni kalkmış gelmiş.
Tabelayı vaziyet yerinde!
Sorgusundaki ifadeler hiç aklımdan çıkmaz.
“Ben ev hanımıyım, namazımda niyazımda, kadın pazarlama ile işim yok, iftira...”
Arkasından timsah gözyaşları...
“Acaba yanlış birisini mi getirdiler?” diye şüpheye düşmüştüm.
Sermaye yaptığı hanımlardan birkaçını içeri aldığımda Kara Fatma’ya atmaca gibi saldırdılar:
“Bizi perişan ettin Allah’ın belası, canını alacağız senin...”
Onlara fırsat vermeden gereğini ben yaptım...
Sade o mu?
Demokrasi ile nikah kıyanların treni hemen raydan çıkıyor. Ya açık kızları gelin yapıyorlar, ya da kızlarını açarak evlendiriyorlar... Yahudi mağazasında besmele gibi... Düze çıktılar ya, artık Müslüman duruşu sergilemeye ihtiyaçları kalmadı.
Allah bunun hesabını sormaz mı?
Muhterem gelin edecek soruyor: “Hanım kız başını açamaz mı?”
Yuh olsun sana, eyvahlar olsun anana, babana, ecdadına...
Hele de bazı dostların düğününe gidince üç gün kendime gelemiyorum.
Ne rehavet, ne gaflet, ne derin uyku...
Diyorum ya, çözülme genlerimize kadar işledi. Yaradan, örtünme konusunda çizdiği huduttan ilerisine geçmeyin diyorsa da, öylesi kapalıları görüyoruz ki hududu çoktan aşmışlar, açıklardan beter olmuşlar. Müslüman bu hududu aşarken Allah’tan korkacak, utanacak, yüzü kızaracak.
Değilse, ele güne maskara olmanın alemi yok...
Hani Müslüman bir genç, Hıristiyan kızına talip çıkınca, baba şartlar koşmuş: “Ya dininden dönecek, ya da domuz çiftliğinde çoban olmayı kabul edecek.”
Çaresiz genç, kızı alayım da sonradan yine dinime dönerim diyerekten bu şartı kabul etmiş.
Adam yine de dayatmış:
“Yetmez, domuz çobanlığını da kabul edecek.”
Oldu olacak delikanlı o şartı da kabul edince, Hıristiyan baba kestirmiş atmış:
“Benim domuz çobanına verecek kızım yok.”
Dünyadaki yıkılmışlığımızın hali işte bu küçücük fıkranın anlamında yatıyor.
İnançlarında dik duramayanlar önce yıkılıyorlar, sonra da elin gavuru domuz çobanlığına bile layık görmüyor... En geride, az gelişmiş, sülük...
(*) Emekli Hakim
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.