Açılım ve Irak dersleri
Özal döneminde sihirli bir kavram vardı, transformasyon. Ağzını açan Transformasyondan(değişimden) söz ederdi. Transformasyon her derde deva bir kelime idi. Şimdi aynı anlam –Kürt açılımına-yükleniyor. Neredeyse bu sihirli kelime ile bütün dertlerimizin çözüleceğini, bütün meselelerimizin hallolacağını söyleyecekler. Millet gözünü ufka dikmiş okunmuş, efsunlaşmış bu kelimenin hayatımıza katacağı yenilikleri bekliyor. Onun için biraz dikkat, biraz itidal tavsiye edenler hemen kötü adam ilan ediliyor. Kimsenin hükümetle yada problem çözme iradesiyle bir meselesi yok. Meselemiz yapılanların sadre şifa olması, yeni ve daha büyük sorunlara yol açmamasıdır.
Açılımlara katkı anlamında yazı yazanların çoğu meseleyi anadilde eğitimde odaklaştırıp, Kürtçe ile ilgili bazı sınırlamaların kaldırılması halinde meselenin biteceğini sanıyor. Prensip olarak ben de insanların anadillerine karışılmaması gerektiğini, ilk okulun belli bir dönemine kadar seçmeli olarak isteyenlere okutulması gerektiğini düşünenlerdenim. Ama her ülkenin bir resmi dili olur, aksi yöndeki uygulamalar hem milletleşmeyi, hem de bütünleşme çabalarını akamete uğratır. Ama mesele Kürtçe meselesi değil. Bunun en bariz göstergesi, Irak örneğidir. Kuzey Irak’da hemen hiçbir dönemde Kürtçe ile ilgili fiili bir yasak olmamıştır. Bilakis her yönetim değişikliğinde Kürtleri teskin etmek için bazı düzenlemeler yapılmış, böylece ayrılıkçılığın önü kesilmeye çalışılmıştır. 1958 yılında Irak Cumhuriyetinin ilanı ile birlikte General Kasım Kürtlere bir çok yeni hak ve imkanlar tanımıştır. Geçici Anayasa ile Araplarla Kürtlerin birlikteliği ilan edilmiş, Irak Kürtlerinin ulusal hakları garanti altına alınmıştır. Bu tarihte Rusya’da olan Molla Mustafa Barzani Irak’a davet edilmiş,, bir süre General Kasım’ın danışmanlığını yapmış, bu tarihte Kuzey Irak ve Bağdat’ta bir çok Kürtçe gazete ve dergi yayınlanmıştır. Daha sonraları sadece 1968 yılında 300 tane Kürtçe eğitim veren ilk okul açılmıştır. Yine 11 Mart 1970 yılında Baas rejimi ile yapılan Navpırdan anlaşması ile, Kürtlere otonomi tanınmış, Kürt dili ikinci resmi dil olarak ilan edilmiş, devlet başkanı yardımcılığı ile 5 bakanlık Kürtlere verilmiş buna rağmen bir müddet sonra özellikle Kerkük petrolü üzerindeki tartışmalar olayların yeniden başlamasına sebep olmuştur. Görüldüğü gibi Irak’da Kürtçe yasağı olmamasına ve yapılan anlaşmalarla Kürtçe resmi dil ilan edilmesine rağmen olaylar kesilmemiş, ayrı bir devlet oluncaya kadar kavga devam etmiştir. (Bu hususta daha geniş bilgi almak isteyenler Hakkı Öznur’un Cahşların savaşı ile, Doz yayınlarının Kürtler ve Kürdistan isimli kitaplarına bakabilirler.)
Bu bakımdan, Irak’da bırakınız Kürtçe serbestisini, otonomi’nin bile Barzani, Talabani ikilisini kesmediği düşülünce, yapılacak açılımın boyutlarının iyi düşünülmesi gerektiği ortadadır. Türkiye Kürtler’ini Irak Kürtleri ile elbette mukayese etmek haksızlık olur. Söz konusu olan Kürtlerden ziyade, Barzani’nin KDP’si ile, Talabani’nin KYB’sinin Türkiye’deki paraleli olan DTP-PKK çizgisidir. Bu çizginin hiçbir açılımla, demokratik reformla tatmin edilemeyeceği ortadadır. Kuzey Irak tarihinin bize söylediği budur. Bu noktada yapılması gereken halkı muhatap almak, onların hayatını kolaylaştıracak, istismarcıların pençesinden kurtaracak tedbirler almaktır. Apo’nun daha dün Avukatları ile gönderdiği mesaj bu düşüncemizi doğruluyor. Kaç gündür Apo’nun ruhu ile telepati yoluyla temas kurarak Apo’nun artık makul bir çizgiye geldiğini söyleyerek bize affa layık bir Apo portresi çizen Zaman yazarları herhalde hayal kırıklığına uğramışlardır. Bu problemin DTP-PKK çizgisi ile bir çözümü yoktur. İslam’ı ıskalayarak, Marksist-Leninist bir zeminde de çözüm olmaz. Çözümü kendi kültürel kodlarımızda aramadıkça yapılacak her düzenleme bizi hayal kırıklığına uğratacaktır.