Ne mutlu Türküm diyene
Atatürk’ün bu sözü, son günlerin en çok istismar edilen konularının başında geliyor.. Geçen gün Zaman’da Mümtaz’er Türköne bu başlıkla bir yazı yazdı. Özet olarak, kendini Türk hissetmeyenlere bu kavramı dayatmanın, zorla söyletmenin yanlışlığı üzerinde durdu. Geçmişte ucuz politika yapan bazı siyasetçiler de bölgeye gidince dağa taşa ne mutlu Türküm diyene yazarsanız, başkaları da ne mutlu kürdüm diyene der gibi ifadeler kullanmışlardı.
Bu beyanların çoğu tarihi perspektiften yoksun analizler. Demokrasilerde kimseye zorla bir etnik kimlik dayatılmaz. Kişi kendini nasıl hissediyorsa odur. Kaldı ki Türklük etnik bir kimliğin ötesinde bir milletin ismidir. Onu etnik kimliklerle aynı konuma indirmek bilinçli bir çabanın neticesidir. Türklüğü bir etnisite adı derecesine indirirseniz, bütün öteki etnik kimliklerle eşitler,onun bir üst kimlik olma vasfını ortadan kaldırırsınız. Böyle olunca da bu ülkenin ismine kadar her şey tartışma konusu olur, hiçbir meselenin içinden çıkamazsınız.
Dünyanın her yerinde milleti hakime kim ise onun adı o siyasi coğrafya’ya verilir. Bunun istisnası yoktur. Birileri rahatsız oluyor diye de, bu ülkenin çoğunluğuna ait bir ismin kullanılmasından vazgeçilemez.. Kaldı ki Türklük, farklı etnik kimliklerden gelmiş olsalar bile aynı kaderi, aynı tarihi paylaşan aynı mukaddeslere inanan insanların bu ülkede üst kimliği olmuştur. Artık bir etnik kimliğin adı değil, bir kültürün ve o kültür çerçevesi içinde olan bir milletin adıdır.
Ne mutlu Türküm diyene kavramının etnik hassasiyetleri kışkırttığı, bölgede olaylara çanak tutan kavramlardan biri olduğuna dair iddia ise tamamen gerçek dışıdır. Atatürk bu sözünü 1920 lerden sonra söylemiştir. Bu söz etnik terörü kışkırtmış ise 1920 lerden önce hiçbir etnik isyanın olmaması gerekir.
1880 de şeyh Ubeydullah Nehri isyanında, ne mutlu Türküm diyene mi vardı.?
1840 lardaki Bedirhaniler ayaklanmasında, 1920 deki Koçgiri İsyanında ne mutlu Türküm diyene mi vardı.Atatürk yokken de bu coğrafyada çeşitli isyanlar, ayaklanmalar olmuştur. Saydığımız isyanlardan çok sonra söylenmiş bir sözü, Güneydoğu’daki rahatsızlıkların, terörist saldırıların bir gerekçesi olarak sunmak ahmaklıkların en büyüğüdür.
Esasen son günlerde Türklük üzerinde yoğunlaşan tepkiler hak aramaktan, demokratik reformlardan yana olmaktan ziyade Türklükten duyulan bir rahatsızlığa işaret etmektedir. Çözümü bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesine aramak yerine başka kimliklerin yok edilmesinden veya geriye itilmesinde aramak yanlıştır. Böyle bir tavır, kimlik mücadelesi verdiğini söyleyenlerin kendi kimlikleriyle ilgili taleplerini de askıya almasını gerektirir. Hem Kürt kimliği inkar ediliyor deyip, hem de Türk kimliğine husumet beslemek meselenin bir hak arama mücadelesinden ibaret olmadığını gösteriyor.
Bireysel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, bu yönde açılımların yapılması herkesin arzusu. Kimseye zorla kimlik dayatmak da savunulamaz. Kişi kendini nasıl hissediyorsa bunu rahatlıkla söyleyebilmeli, ancak her türlü talebini milli bütünlüğümüzü gözeterek yapmalıdır. Hapishanelerde yıllarca günde elli defa istiklal marşı okumak zorunda bırakılan bir insan olarak bir şeyi yapmaya zorlanmanın ne kadar onur kırıcı ve nefretleri celp edici olduğunu biliyorum. Zorla yaptırılan iş ne olursa olsun nefret ettirir. Bu yapılmasın ama, bunu yapmamanın yolu o kimliği büsbütün ortadan kaldırmak değildir.