Türk hukukunu saksıdan çıkartmak
Bir adli yıl daha başladı. Klasik görüntüler bir anlamda tekrarlandı. Atışmalar yine oldu. Polemiğin ağırlık noktası HSYK etrafında dönüyor. Yargıtay başkanı telaffuz etmese de metne girmiş bir de “yandaş yargı” gibi son derecede tehlikeli bir cümle görüldü.
Hükümet, AB’ye intibak çalışmaları çerçevesinde üniversite ve adliye başta olmak üzere kurumları kanunlarla olması gereken yere çekmeye çalışıyor. Bunu Hollanda’da gördük. Hükümet, belediyeleri AB standartlarına taşıyordu.
Son senelerde birçok adliyemiz yenilendi. Birçok hakim ve savcı kısa dönemli de olsa Avrupa mahkemelerine kursa gönderiliyor.
Paradoks şurada, muhafazakârlar reformlar yapmakta, Kemalistler tutuculuk.
Adliye binalarımız eskiden bir felaketti. Şimdi Doğubeyazıt’tan Bakırköy’e kadar yenilenmekteler. Lisan bilen hakim ve savcı sayıları çoğalmakta. Ataklarla adli bünyeye iyileşmeler getiriliyor. Bir zaman sonra savcıları, savunma makamının karşısında onunla eşitlenmiş göreceğiz...
Adaletin olmazsa olmaz şartı, hükmün doğruluğu ve vaktinde verilmesidir. Bunun veciz ifadesi de meşhurdur. “Gecikmiş adalet, adalet değildir.” Adalet tarafsız, sür’atli ve ibretli olacaktır. Ne binaların yenilenmesi ve ne de İngilizce bilen adli personel sayısının artması tek başına yeter. İyi yetişmiş hukukçu ilk şart, onun dayanacağı mükemmel mevzuat da son şarttır. Elinde kâğıt-kalem maaş hesabı yapan hakim, ister istemez hükmedeceği dosyada avukatın kazanacağı parayı düşünecektir. Mevzuatsa toplumla doku uyumu göstermelidir.
Adli hayattaki ideolojik sapmadan maaş kifayetsizliğine, mevzuat kaybına ve istinaf mahkemesi yokluğuna kadar bütün negatif unsurların bir tek muhatabı vardır, adliyedeki vatandaş. Bir dava hükme kadar yıllarca sürünüyor ve temyiz safhasında bekledikçe bekliyorsa mağdur vatandaşı adaletin varlığına inandıramazsınız.
Reform arayışları iyi. Karşı çıkanların varlığı da beklenen ve bilinen bir gerçek. Fakat tek başına AB yetmez. Neden? Şundan dolayı. Bizim hukuk mevzuatı insan boyu saksılardaki kocaman ağaçlar misalidir. Bazı yerlerde o ağaçları görürsünüz. Ama o ağaç, toprağa, kendi tabii iklimine muhtaçtır. Türkiye’de Ordudan Hacı Bekir Lokumuna kadar her şeyin mazisi vardır ama hukukun mazisi yoktur. Hukuk tarihimiz 1923’ten öteye gitmez. Peki sultanlıklar, imparatorluklar kurmuş bir millet, hukuksuz olarak mı insanlığı asırlarca adaletle yönetti?
Bu sorunun cevabını aramak lazım. Mecelle gibi muhteşem bir hukuk abidesi yok sayıldıkça doku uyuşmazlığı devam eder. Kaç hukuk talebesi Ahmet Cevdet Paşayı bilir?
Osmanlıca, Arapça, İngilizce bilen, batı hukukundan başka İslam ve Osmanlı hukukundan da haberdar hukukçular ideal hukukçularımız olacaktır.
Bunlar bu topraklarda görülür mü?
Bu tutuculuk devam ettikçe kolay değil.
Halbuki kıyas hukukun olmazsa olmazıdır.
O ideal hukukçuları daha 9. sınıftan başlayarak yetiştirmelisiniz.
Torunlarınız Türkiye’sini düşünün.
2071 Türkiye’sini.
Tarihin derinliklerinden adaletle bugünlere geldik, adaletle zamanın derinliğine devam edebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.