Bir sarayın hikâyesi
AKMnin temeli 29 Mayıs 1946da atılmıştı. Para yokluğundan senelerce bekledi. Ancak 12 Nisan 1969da İstanbul Kültür Sarayı adıyla faaliyete geçebildi. Çok geçmeden bir talihsizlik yaşandı. 27 Kasım 1970de Arthur Millerin Cadı Kazanı adlı oyunu oynanırken yangın çıktı.
Sadece bina değil, IV. Murad oyunu için Topkapı Sarayından getirilmiş olan kaftan ve yine aynı saraydan getirilmiş el yazması bir mushafı şerif ve mezkür padişahı tasvir eden bir tablo da yanıp kül oldu.
Hayır, yangını cadılar çıkartmamıştı. Benzerlerini imal etmek varken, el yazması Kuran-ı kerimi, IV. Muradın kaftanının aslını ve değerli bir tabloyu getirip oyun malzemesi yapmak ahmaklığını işleyenler, yangına yol açmışlardı.
Yangınzede bina tekrar yapılarak 6 Ekim 1978de bir kere daha faaliyete geçti.
Bu defa İstanbul Kültür Sarayı değildi.
İsmi, Atatürk Kültür Merkezi yapılmıştı.
O dönemlerde böyle bir alışkanlık vardı. Her yere ve her şeye sadece birkaç isim verilebilirdi. Atatürk Bulvarı, Gazi Mustafa Kemal Cad., Atatürk Cad., Mustafa Kemal Cad... Bazı cadde ve meydanlara da İsmet İnönü, İnönü, çok nadirattan da Çakmak ve Fevzipaşa isimleri konurdu. Sonraları buna iki isim daha eklendi, Abdi İpekçi ve Uğur Mumcu. Bu alışkanlık günümüzde bazı belediyeler eliyle devam etmekte. Öyle saflıklar vardı ki yangından sonra isim değişikliğini o ismin korumasına emanet etme niyeti olarak düşünülebilir.
Halbuki batıda bir insanın bir şehirde yalnızca bir parkta ismi ve heykeli vardır.
Washington, DCde onlarca park ve caddenin her birine bir farklı tarihî şahsiyetin adı verilip heykeli dikilmiştir.
Saray hikâyemize dönersek...
2005te AK Partinin Kültür Bakanı Atilla Koç, AKMyi yıkarak yerine muhteşem bir külliye dikmek için teşebbüse geçti. Aman Allahım! Kendini çağdaş, uygar ve ilerici sayan kim varsa ortalığa döküldü. Başbakan Tayyip Erdoğanın ikna çabaları da fayda vermedi. 2007de İstanbul II. Nolu Koruma Kurulu el çabukluğuyla bu binayı Birinci Grup Kültür Varlığı sınıfına kattı. Artık dokunulamazdı. Ama iktidar ıslah olmamıştı. 2010da Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, bir mimarlık şirketiyle anlaşarak İstanbulun ortasında bir çirkinlik abidesi olarak duran binayı elden geçirtmek istedi. Ne mümkün? Turizm Emekçileri Sendikası, derhal mahkemeye koşarak yenileme inşaatını durdurdu.
İşte o bina, dün, akmasın-kokmasın diye izole edilirken yine kül olacaktı.
Peki, bu engellemeleri yaparak yangın çıkartan, tarihî eseri kül eden kimselere hesap sorulmayacak mı?
Bunlar kim ki AKMyi yeniletmeyerek bir çirkinliğe, Taksim Camiîni yaptırtmayarak da burayı bir teneke minare görüntüsüne mahkûm edip bir başka çirkinliğe sebep olmaktalar?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.