12 Eylül

12 Eylül

12 Eylül darbesinin üzerinden 29 yıl geçti. Ama tartışmalar bitmedi. 

Hala darbesine göre tavır alan geniş bir çevre var. Mesela Marksist sanatçı Tarık Akan’la yapılan bir röportajda, 12 Eylül’ü yapan asker benim askerim değil demişti. Aynı Akan, 28 Şubat’ı yapanları ise yere göğe sığdıramamıştı..

Sağcısı da solcusu da kendine demokrat.Kimse darbeleri bir bütün olarak ret etme faziletini gösteremiyor. Onun için de her darbe mutlaka toplumda belli bir destekçi kitlesi bulabiliyor.

Oysa bugün boğuştuğumuz toplumsal sorunların bir çoğunun arkasında darbeler yatıyor. Şu günlerde tartıştığımız Kürt meselesinin bu noktaya varmasında 12 Eylül yönetiminin akıl dışı uygulamalarının ne kadar etkisi varsa, terör örgütü ile usulüne göre mücadele edemeyen Askeri bürokrasinin hatalarının da o kadar etkisi var.

Daha dün on şehit cenazesi birden toprağa verdik. 30 Yıldır düzenli ordularla terör mücadelesinin yürütülemeyeceğini bizzat askerler söylüyor. Ama bunu söyleyenler 30 yıldır bu mücadeleyi yürütecek kadroları yetiştirip Güneydoğu’ya gönderemediler.

Her gün yüreklere ateş düşecek, gencecik fidanlar şehit olacak ama yeni bir taktik, yeni bir mücadele biçimi ortaya koyamayacaksınız. PKK’yi azdıran, görevi onu yok etmek olanların bunu başaramamış olmalarıdır.

Darbelerin bizden ne götürdüğünü anlamak için şehit cenazelerinde akan göz yaşlarına bakmak kafidir.Bu manzara insana gurur veriyorsa, darbeler de iyidir.

12 Eylül’de binlerce insan işkence gördü, onlarcası işkence hanelerde öldürüldü. Hapishaneler bir zulüm yuvasına dönderildi. Bu ülkenin genç insanlarının, bu ülkeden nefret etmesi için her şey yapıldı.

Onurlarıyla, namuslarıyla, inançlarıyla oynandı. Bugün kalplere atılan o kin ve nefret tohumları bölücülük olarak, isyan olarak yeşeriyor.

Bazıları hala teröristse; her türlü işkence revadır, diye düşünüyor. Halbuki, yasaların verdiği cezanın dışına çıkmak kime yapılırsa yapılsın zulümdür. Yapılan araştırmalar kanunların verdiği cezayı insanların hazmettiğini, ama kanunların vermediği yetkileri kullanarak insanlara eza edenleri insanların, bilhassa suça karışanların sindiremediğini gösteriyor. Suçu suçla bastırmak, yeni suçlara davetiye çıkarmaktır.

12 Eylül’ü hep sol yazdı.

Aynı zulümlere ülkücüler de düçar oldu, aynı tezgahlardan ülkücülerde geçti. Ama yaşadıklarını yazmadıkları veya yazamadıkları için darbenin mağduru olmalarına rağmen darbenin tarafı gibi takdim edildiler. Demokrasi ve özgürlük için savaşan(!?) solun önüne çıkarılarak darbeye giden yolun taşlarını döşemekle suçlandılar. Solun nasıl kan içici bir canavar olduğunu, demokrasi ve özgürlükleri yok etmek için nasıl her türlü ihanete teşne olduğunu anlatamadılar. Anlatamadıkları için de Marksist solun kendilerine biçtiği imajla anılır oldular. Ve tabi aynı darbenin iki defa mağduru oldular.

Bu suskunluk boşuna değil. Ülkücülere telkin edilen ve askerle özdeşleştirilen devlet imajı her türlü ihaneti sineye çekmeyi gerektiriyordu. Ülkücüler de hem ezildiler hem de cellatlarının apış arasını okşamayı fazilet bildiler. Daha birkaç gün önce 12 Eylül yargılansın diyenlere MHP'nin tanıdığım günden beri aynı sözleri tekrarlayıp duran sözcüsü Mehmet Şandır, geçmişi eşelemeyelim diyordu. Kel başa şimşir tarak. İliğine kadar sızılmış, siyasi bir heyetten başka ne beklenir ki?

Oysa vicdanı olan konuşmalıdır.

Vicdanı, namusu, şerefi, haysiyeti, zerre kadar imanı olan…

Darbeciler bu ülkenin efendisi değil, en ednasıdır. Bunu anlatamayan darbeleri engelleyemez!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi