‘Sahabeler şehrinde târihî dostluk toplantısı
DİYARBAKIR
Siz bu satırları okuduğunuzda 40’ı aşkın dernek-vakıf başkanı ile birlikte, bir dizi istişare toplantısı yapmak üzere gittiğim Diyarbakır seyahatimden dönmüş olacağım.
Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV)’nin altı yıldır sürdürdüğü hayırlı bir inisiyatifin son halkası olarak bugün Diyarbakır’da resmî ve sivil kesimlerle, ‘Kürt Sorunu’ ve ‘Güneydoğu meselesi’ üzerine enine boyuna değerlendirmeler yapıp, yıllardır yıpratılan dostluk ve kardeşlik köprülerini sağlamlaştırmaya ve ‘şeytanların zincire vurulduğu’ Ramazan ayında unutturulan nûrânî ve manevî bağları yeniden hatırlayıp, karanlık odaklara şerli niyetlerini unutturmaya geldik.
2003 senesinde aynı gayeyle Diyarbakır’da yaptığımız toplantı sonrasında bu köşede şunları yazmıştım:
“Diyarbakır… 1367 senedir Müslüman bir şehir. Miladî 639 yılında sahabelerin fethiyle İslâm topraklarına dâhil olmuş bir şehir Diyarbakır… Sekiz bin sahabe, ‘Allâhu Ekber, Sadakarasulullah’ nidalarıyla Diyarbakır’a girerler. Zira bu fetih Hendek’te müjdelenmiştir…
Urfa nasıl peygamberler şehri ise Diyarbakır da sahabeler şehri. Ama Diyarbakır’ın bu yönü hiç konuşulmaz. Artık sun’î imajları yıkmak gerek!
Hz. Süleyman Camii’nde 27 şehid sahabe medfun; civarda onlarcası hatta yüzlercesi. Ulemâ tarafından 5. Harem-i Şerif olarak kabul edilen Diyarbakır şimdilerde sefâletle, işsizlikle, emniyet sorunlarıyla biliniyor.
Türkiye’nin en önemli meselelerinden birisi Güneydoğu ve Kürt meselesi; dolayısıyla İslâm dünyasının en mühim derdi…
Bu illetin tedavisi için fazla adres aramaya gerek yok: Yaraya neşter vuracak, hakiki tiryakı bize sunacak yegâne adres İslâm’ın taptaze hakikatlerinde ve îman kardeşliğinde. Çözüm için gereken sair şartlar bu temel üzerine bina edilmeli. Can damarları kesilmek istenilen Diyarbakır, maddî ve manevî zenginliği ile istikbâl için her türlü tertibe rağmen büyük ümit veriyor.”
Bugün de aynı ümit var hamdolsun.
Hükümetin, “analar ağlamasın”, “akan kan dursun” diye başlattığı cesur ‘açılım’ ise bu ümide yeni bir heyecan katmış bölgede.
Ancak açılım gayretinin tabandan, sivil kesimlerden de artarak gelmesi ve destek bulması gerekiyor.
Siyasetin entrikalarla dolu kirli dünyasından uzak, samîmî ve ezber bozan adımları atabilecek gönüllü teşekküller, on yıllardır karanlık odaklarca biriktirilen nefret duvarlarını yerle bir edebilirler. Bu ‘himmet’ iyi niyetli siyaset ehline de cesaret verir.
Bugün en çok ‘cesaret’e ve ‘basîret’e ihtiyaç var çünkü.
Bulanık havadan, kandan, kaostan, gözyaşından, kin ve nefretten beslenen odakların en çok korktukları da bu değil mi zaten?
Onun için her hayırlı teşebbüsü bin bir türlü cerbeze ve dalavere ile baltalamak istemiyor mu ‘üç-beş kötü’ adam?
Âidiyet hisleri örselenmiş, vatandaşlık şuuru eskitilmiş ‘mağdur’ çok kesim var Türkiye’de: Sırf Kürt olduğu için, dindarlığı sebebiyle, başını örttüğü için, tarîkat mensubiyetinden dolayı, Nurcu olduğu için cânilere yapılmayan muamelelere maruz kalan çok mazlum var memlekette.
Mülk küfürle devam eder, zulümle devam etmez!
Seksen yıldır mazlumların yaptığı duâlar hürmetine, zulüm çarklarının dişlileri nihâyet yıpranmaya başladı.
İlâhî inâyetin gelmesi için, imanda birlik içinde olan gönüllerin de bir atması gerekiyor.
Bu şuurun kuvvetlenmesi için her teşebbüs tebrike şâyan.
Bölgesinde siyaseten ve ekonomik olarak güçlü Türkiye’nin hassas damarlarına iç ve dış mihrakların temas etmek istememesi mümkün değil elbette.
Ama bugün, şartlar, geçmişte olmadığı kadar, hem çok riskli hem de çok ümit verici, hem çok zaaf barındırıyor hem de çözüm potansiyelini...
İşte bunun için tam da şimdi, tüm kesimlerin, bilhassa halkın ana damarını temsil eden gönüllü teşekküllerin, sivil toplum kuruluşlarının konu hakkında ‘sürekli’ masalar kurmaları, daimi heyetler tertip etmeleri gerek. Nabzı kaybetmemek için süreci an be an takip eden, refleksif değil, proaktif, ön alan inisiyatiflerle meselenin çözümüne katkıda bulunması zaruri.
TGTV’nin uzun yıllardır takip ettiği program bunun için çok mühim. (Rapor için bkz. www.tgtv.org) Ancak çözüm tekliflerinin, reçetelerin raporlarda kalıp, tozlu raflarda eskimemesi için cesur, samimi, zor zamanda konuşabildiği gibi koşabilecek fedakârlara ihtiyaç var.
Son zamanların meşhur cümlesini söylemek için Diyarbakır’a gitmek gerekmiyor ama Diyarbakır da kimi dinlesek aynı gerçeğe dikkat çekiyor: “Bölge barışının ve refahının yolu Diyarbakır’dan geçiyor!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.