İnfak Ve Tasadduk
İnfak ve tasadduk kelimeleri bizim medeniyetimizin en etkin ve sevimli sözcüklerindendir. Allah yolunda harcama yapma, birini maddî ve manevî besleme demektir.
İnfak ve tasadduk deyince genellikle yiyecek, giyecek, ilaç gibi dünyevi geçimlikler akla gelmektedir ve elbette tabiidir. Bir kavram olarak ‘nafaka’ da, gerek yakın akraba gerekse diğer insanlardan fakir ve muhtaç olanlara para ve geçimlik vermek, onların geçimini sağlamak, beslemek demektir.
Ama bizim konumuz kitap ve içindeki ilimler olunca, “manevî infak ve tasadduk” olan ilim, kültür, sanat öğretme ve kitap bağışlamayı öne almak ve bunları dile getirmek durumundayız.
Yukarıda “ödünç ve emanet kitap verme” işlenirken de kısaca değinmiştik, Kur'an-ı Kerîm'in pek çok âyetinde, varlıklı müminlere "Allah yolunda infak" emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.
"Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin)" (el-Bakara, 2/267);
"Mallarını gizli ve açık olarak gece ve gündüz harcayan kimseler var ya, iste onların, Rableri katında ecirleri vardır. Onlara hiçbir kortu yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır" (el-Bakara, 2/274);
"Mallarını Allah yolunda harcayanların hâli, her başağı yüz daneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediği kimseye daha kat kat verir,. Allah'ın ihsanı çok geniştir. Her şeyi hakkıyle bilendir" (el-Bakara, 2/261).
Bakara Suresi'nin ilk ayetlerinde takvâ sahiplerinin vasıfları sayılırken, "Allah yolunda harcayanlar"; gayba inanan ve namaz kılandan sonra üçüncü sırada zikredilir (bk. el-Bakara, 2/3; Âlu İmrân, 3/134).
Sonradan pişmanlık duymamak için, müslümanın cömert davranarak Allah'ın kendisine ihsan ettiği malını sağlığında Allah yolunda ve O'nun rızasına uygun bir biçimde infak etmesi gerekir.
“Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de: 'Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam' demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden infak edin." (Münâfikun, 10)
Zekât ve her çeşit infakın önemini anlatan birçok hadis-i şerif vardır. Bunlardan birkaçını sunalım:
"Mallarınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Belâya dua ile karşı koyun."
"Malın zekâtını ödedin mi, kendinden onun şerrini def ettin demektir."
"Sadaka, malın miktarını eksiltmez, artırır."
"Zekâtını ödeyen, üzerinde bulunan (fakirin) hakkını ödemiş olur, fazla vermek efdaldir."
"Farz zekâtı öde. Zira o seni temizler. Sıla-i rahmi eda et. Dilenci, komşu ve fakirin hakkını gözet."
"Zekâtı ödeyen, misafire ikram eden, musibete uğrayanlara veren cimrilikten kurtulur."
"Allah, zekâtını ödemeyen kimsenin namazını kabul etmez, ikisini birlikte yapıncaya kadar. Zira Allah Teala namazla zekatı (Kur'an'da yanyana birlikte zikretmek suretiyle) birleştirmiştir; Siz aralarını açmayın."
"Allah imanı ve namazı ancak zekatla kabul eder." (Bütün bu hadisler ve başkaları için bkz. Kütüb-i Sitte, c. 7, s. 322 vd.)
Genelde infak; Mü'minin kendisinde mevcut her nimeti başkalarına yansıtması, başkalarını o nimetlerden yararlandırması demektir. Her türlü malî yardımlarla davranış biçimindeki yardımlar infak kavramının içine girer. İnfak; paradan, maldan olduğu gibi, ilimden, güzel sözden, güler yüzden de olur. Ayrıca sağlığın, saadetin, gençliğin de infakı vardır. Ve infak, farz olan cihadın da önemli bir şubesidir.
İnfakın en fazîletlisi ve en önde geleni kişinin muhtaç durumda bulunan hısımlarına yaptığı harcamalardır. Âile fertlerine yapılacak harcama sadaka hükmündedir. Hadiste şöyle buyurulur: "Bir müslüman, aile fertlerinin geçimini, Allah'ın rızasını umarak sağlasa bu, kendisi için sadaka olur".
Hadiste zikredilen aile fertlerine karısı, çocukları, nafakası kendisine gerekli olan erkek ve kız kardeşleri ile amcası ve amcasının çocukları, evinde beslediği yabancı yoksul çocuklar girer. Bir kimsenin bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmesi, onun üzerine vaciptir. Bununla beraber eğer bu masrafları yaparken Allah rızasını kazanmayı kastederse, sürekli sadaka ecri alır. Ancak bu konuda Allah rızasını kasdetmezse, üzerinden borç düşer, fakat ayrıca bir ecir alamaz.
Veda Haccı yılı Mekke'de hastalanan Sa'd b. Ebî Vakkas tek varisi olan kızına çok servet kalacağını düşünerek servetinin üçte ikisini vasiyet yoluyla başkasına bırakmak ister. Hz. Peygamber razı olmaz. Yarısını bırakmak ister. Resulullah (s.a.s), "üçte birini vasiyet etmesi" ne müsaade eder ve şöyle buyurur:
"Ey Sa'd! Senin mirasçılarını zengin bırakman, onları yoksul ve başkalarına avuç açar başkalarına avuç açar bir halde bırakmandan daha hayırlıdır. Sen, Allah rızası için harcadığın nafakadan dolayı ecir alırsın. Hatta, yemek yerken eşinin ağzına verdiğin lokmadan ötürü de ecir alırsın" (Buhârî, Merdâ, 16; Mâlik, Muvatta', Vasiyye, 4).
Sadaka ve infak, geniş anlamıyla nafile olarak yapılan bütün hayır ve hasenâtı, insan ve hayvanlara yapılan iyilik, lütuf ve ihsanları, hatta sıradan veya iyi insanların gönlünü hoş eden güzel söz ve davranışları, zalimlere karşı hak sözü söyleme ve tavır almaları da kapsamına alır.