Tehdit senaryoları ve gerçek tehditler
ABD her ne kadar Obama ile birlikte İslâm âlemine yönelik strateji ve politikasında değişiklik yaptığı mesajları verse de; temel çizgisinde ve amaçlarında değişiklik olmamıştır. Dün olduğu gibi, bugün de küresel kabadayılık yaparak İslâm ülkelerinin imkân ve kaynaklarını sömürmeye çalışıyor. Geçmişte Irak’a komşu Arap ülkelerini sömürmede Saddam tehdidini kullanıyordu. Şimdi de malzemesi “İran tehdidi”. Bu bir mahalle kabadayısının, hırsızlara-soygunculara karşı güvenliği sağladığı iddiasıyla bütün mahalle ahalisini haraca bağlamasına benzer. Oysa asıl soyguncu kendisidir. Soygunu belki ev basarak, çantaları ve keseleri yürüterek değil de, korku ve tehdit senaryoları üreterek yapmaktadır. Biri bunlara inanmadığını ve kendisinden istenen haracı vermeyeceğini söylerse, onu da kendisi tehdit eder ve boğazını sıkar. İşte ABD de bunu global çerçevede yapıyor.
ABD Başkanı Obama, Türkiye’ye 7 milyar 800 milyon dolara mâl olacak Patriot füzesavar sistemini satmak istediğini açıklarken de, Türkiye’nin İran’a komşu tek NATO ülkesi olmasına ve İran’ın elindeki füzelerin menzilinin Türkiye sınırlarını aştığına dikkat çekiyor. Yani Türkiye’yi İran’la korkutuyor.
Hani meşhur söz var: “Dinime ta’n eyleyen bari Müselman olsa!” Yani benim dinimi, Müslümanlığımı eleştiren bari kendisi Müslüman olsa. ABD, Türkiye’nin güvenliğini önemsiyormuş ve İran’dan kaynaklanan tehditlere karşı Türkiye’ye güvence sağlamak istiyormuş gibi böyle bir savunma sistemi paketi takdim ediyor. Oysa her şeyden önce tüm İslâm ülkeleri açısından olduğu gibi, Türkiye açısından da en büyük tehdit ABD ve onun güdümündeki işgalci Siyonist devlettir.
Hatırlanacağı üzere ABD geçmişte “İran tehdidi” gerekçesini Irak Lideri Saddam’ı silahlandırmak için kullandı. Ardından bu iki ülkeyi birbirine düşürmek amacıyla bir sınır meselesini ısıttı. Çıkan savaş, iki ülke açısından da büyük beşeri ve maddi kayıplara sebep oldu. Savaşın uzaması ve karşılıklı kayıpların devam etmesi için ABD, savaş süresince silahlandırma işini sürdürdü. Böylece hem silah satışından para kazanıyor, hem de kayıpların artmasını sağlıyordu.
İran-Irak savaşının sonuçlanmasından sonra ABD, Saddam’ın elindeki silahları ona karşı saldırı başlatmak ve Irak’ı işgal etmek için gerekçe olarak kullandı. Bu vahşi işgalin Irak’ta nelere mâl olduğunu hepimiz biliyoruz. Böyle bir vahşete imza atmış ABD, Türkiye açısından ne kadar güvenli olabilir? Bu hususu dile getirirken hâlâ İncirlik’te varlığını sürdüren Amerikan üssüne dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye açısından en büyük tehdit olan ABD’nin askerlerini, silahlarını, füzelerini, toplarını ve tüfeklerini İncirlik’te bulundurmasına imkân tanımak, yılanı koynumuzda barındırmak anlamına gelir. Böyle tehlikeli bir yılanı koynumuzda barındırmaya devam ederken, aynı yılanın “İran tehdidi” senaryolarını ciddiye alıp da ülkemizi 7 milyar 800 milyon dolarlık haraca bağlamak boş ve anlamsızdır. Bu ülkeye yönelik dış askerî tehdit ve tehlikelere karşı tedbir alma işleminin en başta söz konusu yılanın koynumuzdan çıkarılıp atılmasıyla başlaması gerekir.
Türkiye için bir diğer önemli tehdit, uluslararası Siyonizm ve onun Filistin toprakları üzerindeki gayrimeşru tahakkümü olan İsrail işgal devletidir. Siyonizmin Türkiye için tehdit olduğu askerî kaynaklarda da dile getirilir. Her şeyden önce İran’ın Türkiye topraklarında gözü yok, ama “Büyük İsrail” emelinden vazgeçmemiş olan Siyonizmin var. Bunu Siyonist devletin Türkiye’deki büyükelçisi, Şanlıurfa Halil İbrahim Şenlikleri’nde açıkça dile getirdi. 2009’da düzenlenen Üçüncü Halil İbrahim Şenlikleri’ne katılan İsrail Büyükelçisi Gabby Levy, orada yaptığı açıklamada aynen şu ifadelere yer vermişti: “Biz küçüklüğümüzden beri nereden geldiğimizi ve tarihimizi biliyoruz. Bunu küçük çocuklarımız da biliyor. Tabiî her Yahudi için bu topraklar, atalarımızın dedelerimizin geldiği bu topraklara gelmek çok önemli. Özellikle Şanlıurfa ve Harran bizim için çok önemli.” Bu sözlerin artık tevil edilebilir bir yanı var mıdır? Türkiye topraklarıyla ilgili emellerini açıkça ifade etmekten çekinmeyen Siyonist işgalciden kaynaklanan tehdidi ciddiye almayıp, Türkiye’yle herhangi bir sınır sorunu bile yaşamayan İran’dan kaynaklanan tehdidi bahane ederek ülkeyi 7 milyar 800 milyon dolarlık haraca bağlamayı izah etmek mümkün olamaz.
Modern teknolojiye göre üretilen füze ve füzesavar sistemlerinin elektronik ayarlarının önceden yapıldığı veya uydudan kontrol edilebildiği, ABD ve İsrail’in ürettiği sistemlerin onlara karşı kullanılmasının mümkün olmadığı da silah teknolojisiyle ilgili makalelerde dile getirilir. Demek ki göz korkutucu miktarda paralar dökülerek ABD’nin Patriot füzesavar sistemi satın alınsa da, asıl büyük tehditlere karşı bir işe yaramayacak. Kullanılan senaryo ise haraç istemede başvurulan araç.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.