AK Parti-MHP ve derin bir planın parçası olmak
Bahçeli’nin dün Ankara il kongresinde yaptığı konuşma çok sertti.MHP lideri Başbakan’ı siyasi bölücü başı ilan etti. Bir gün önce AK parti kongresinde de Başbakan Erdoğan, MHP liderini bölücülük yapmakla suçlamıştı.
İki lideri karşı karşıya getiren konunun –demokratik açılımlar- olduğunu söylemeye gerek yok.
MHP lideri böyle bir konunun tartışmaya açılmış olmasını, milli bütünlüğümüzü tartışmaya açmak gibi görüyor. AK Parti ise bazı düzenlemelerle Kürt kökenli vatandaşlarımızın aidiyet duygularının kuvvetlendirileceğini, 30 yıldır Türkiye’ye ayak bağı olan terörün bitirileceğini, dolayısıyla aslında milli bütünlüğümüzün tahkim edileceğini söylüyor.
Yani AK partiyi bu açılıma iten de, MHP yi karşı safta pozisyon almaya mecbur eden de aynı duyarlılık.İki taraf da –milli bütünlüğü- güçlendirmek için hareket ettiğini söylüyor. Ama iki taraf da kullandıkları siyaset diliyle tam aksini yapıyor.
Bu üslubun Türkiye’ye hayır getirmediği muhakkak. Bahçeli Başbakan’dan bahsederken bir teröristten bahseder gibi bahsediyor.Son yıllarda MHP sözcüleri bu politik dili DTP için bile kullanmadılar.
Biri Muhafazakar, öteki Milliyetçi iki partinin çatışmasından, neticede Türk demokrasisi zarar görüyor.
Başörtü düzenlemesi 1.5 yıl önce MHP’nin desteği ile meclisten geçmiş, ama sol kadroların kurtarılmış bölgesi olan AYM’den geri dönmüştü. Bölükbaşının içki masalarında yaptığı kimi açıklamalar MHP desteği ile ilgili bazı şüpheleri tevlit etse de, bu iş birliği geliştirilebilir, Türk demokrasisi iki partinin dayanışması ile uçuşa geçebilirdi. MHP-AK parti iş birliği demokratik açılımların getireceği kazanımlardan daha fazlasını Türkiye’ye kazandırırdı. Ancak bu iş birliği sistemli bir şekilde sabote edildi. Önce Bölükbaşı’nın içki masalarında baş örtü meselesinde AK partiyi tezgaha getirdik şeklindeki sözleri manşete taşınarak iki parti arasında bir güvensizlik ortamı oluşturuldu. Ardından bazı sol liberal yazarlar bu iş birliğine dikkat çekerek AK partinin tutucu, statükocu bir parti olma yolunda ilerlediğini söylemeye başladılar. AK parti bu planlı eleştirilerden etkilenerek MHP ile temasını en alt düzeye indirdi.
Bu süreç tek taraflı işlemedi. MHP’de belli, çevreler tarafından kuşatmaya alındı. Erdoğan ve AK partinin iş birlikçi olduğuna dair aslı astarı olmayan söylentilerle –milliyetçilik- duyguları üzerinde sistemli bir çalışma yapıldı.Bir süre sonra MHP sözcüleri Başbakanın her davranışına, AK partinin her icraatına şüpheyle bakmaya başladılar.
İki partiyi tokuşturan iradenin özellikle baş örtü düzenlemesinden sonra bu planı devreye soktuğunu düşünüyorum.AK Parti tek başına Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa sahip değil. Anayasayı değiştirmek için mutlaka bir başka partinin desteğine ihtiyacı var.İlk teşebbüsünde MHP nin desteğini alan AK partinin, o desteğin devam etmesi halinde hangi işleri yapacağı bazı çevreleri ürküttü.Sistemli bir çalışma ile iki parti karşı karşıya getirilerek AK partinin Anayasa’yı değiştirme, köklü reformlar yapma imkanı ortadan kaldırıldı.
MHP’de,AK parti de derin bir planın parçası oldular. Keşke biraz daha mutedil, biraz daha basiretli davranabilseydiler. O zaman Anayasa’daki tıkaçları beraber kaldırır, milletin beklediği reformları beraber yaparlardı. CHP zaten karşı taraftaydı, şimdi MHP de karşı tarafta.Bu kamplaşma devam ettikçe AKP nin hiçbir esaslı düzenlemeyi yapma şansı yoktur. Bunun ilk örneğini önümüzdeki günlerde Yargı reformu meclise geldiğinde göreceğiz.Keşke AK parti MHP nin gösterdiği aceleciliği göstermese,yapacağı önemli reformların hatırı için biraz daha sabredip, MHP yi işbirliği alanında tutabilseydi. Bu Türkiye için daha hayırlı olurdu.