'Bir eli yağda,bir eli balda'!..
Medya konusuna hazır girmişken ve esas meselenin medya sektöründe 'Taşların yerine oturup oturmayacağı' olduğu şeklinde bir laf etmişken, ilave birkaç kelam daha etmek faydalı olabilir.
Dışardan hatta bazen içerden bakanlar bile, medyanın çok gelir getiren bir sektör olduğu, bu işle uğraşanların 'bir eli yağda bir eli balda' olduğu kanaatindedirler.
Gazetecilik kağıdı boyayıp satmaktır onlara göre.
Ama bayiden satın alınan herhangi bir gazetenin sadece kağıdının tutarını öğrendiklerinde, şaşırırlar.
Gazete maliyetine etki eden diğer unsurların da, aşağı-yukarı kağıt fiyatı kadar tuttuğunu öğrendiklerinde, reklamlar akıllarına gelir. Öyle ya, gazetelerde çarşaf çarşaf reklamlar yayınlanmakta olduğuna göre, gelir gani olmalıdır.
Bu reklamlarının çoğunun grup içi, bazılarının özel fiyatlı ve başka bazılarının da barter-takas olduğunu söylediğinizde de, pek inanmak istemezler.
Televizyonlar, hatta radyolara ilgili olarak da aynı durum sözkonusudur. Gazetelere hiç değilse biraz para ödeyerek alırız. Ama uydudan, kablodan ya da karasal yayın yapan televizyon kanallarını ve radyo istasyonlarını, -şifreli yayın yapanlar hariç- kuruş bile ödemeden izler, dinleriz.
Bu kurumların sahipleri hayır için bu işi yapmadıklarına göre de, birşeyler kazandıklarını, en azından giderlerini karşıladıklarını varsayarız.
Olması gereken de budur zaten.
Televizyon ve radyolar da, hakim kanaate göre, mebzul miktarda reklam alırlar ve böylelikle giderlerini karşıladıkları gibi sahiplerine de kâr bırakırlar...
Yani öyle de olması gerekir...
Ama bu konuda ufak-tefek problemler vardır.
Esas problem, reklamlar iyi bir gelir kaynağı olsa da, Türkiye'deki genel reklam bütçesinin yayın organları arasındaki dağılımı yapıldığında, rantabl bir sektör manzarasının bir türlü ortaya çıkamamasıdır.
Yani medya sektöründe giderler daima fazla, gelirler daima azdır.
Bu hususun istisnaları elbette vardır. Ama inanın, her kurum kendisinin bu istisnalar arasına koyuyor olsa da, durumu iyi olan medya kuruluşu kelimenin gerçek manasıyla, istisnadır.
Çarkın nasıl döndüğü ve nasıl olup da büyük zararlar eden kuruluşların faaliyetlerini sürdürebildikleri, alabildiğine derin bir konudur.
Yayın işine bir 'Dava' meselesi olarak bakan ve yayın faaliyetinden ettiği zararı, bu işin yürümesi için oluşturulan bazı ek işler sayesinde finanse edenler vardır ve bunlar genellikle mütevazı bir yapıya sahiptir.
Tevazudan uzak bir yapıya sahip kuruluşların, nasıl yürüdüğü -ve eğer bu yazdıklarım doğru ise-, zararlarını nasıl karşıladıkları, dahası nasıl büyük kârlar edebildikleri; yukarda da dediğim gibi, derin bir konudur.
Bunların da aslında bir 'dava'ları olduğunu ve ama bu davanın bu memleketin insanı açısından 'Paylaşılabilir' olmadığını, söyleyebiliriz.
Değişik türden davaları olan bu kuruluşlar, ayakta kalabilmek için gereken her ne ise yapmayı, temel esas ittihaz ederler.
Bu temel esas üzerine bina edilen yapılar, ülke genelindeki yaygınlıklarının sağladığı avantajı kullanmasını da, iyi bilirler.
Bütün bir ülke insanının menfaati ile kendi gruplarının menfaati çatıştığında, 'Önce can sonra canan' muhabbetine takılırlar mesela.
'Ne gazeteciliği kardeşim, ticaret yapıyoruz burada' benzeri sözler, asıl olarak ne yapıldığının ifadesi olarak, kapalı kapılar ardında sarfedilir sadece.
Ne diyorduk: Esas mesele, medya sahasında taşların yerine oturup oturmayacağıdır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.