Türkiye-Ermenistan Protokolü
Türkiye ile Ermenistan arasındaki ikili sorunlara son vermek ve karşılıklı diplomatik ilişkileri başlatmak amacıyla ön protokol anlaşması İsviçre’nin başkenti Zürih’te imzalandı. Anlaşmalarla ilgili muhtelif değerlendirmeler ve bilgilendirmeler yapıldığından bizim yazacaklarımız bilgilendirmeden çok tahlil ve konuyla ilgili kişisel kanaatlerimizi arz niteliğinde olacaktır.
Protokol anlaşmalarının imzalanması, uzun süren diplomatik süreçten sonra gerçekleşti. Bu şekliyle de aradaki problemlerin çözümü anlamına gelmiyor. Zaten imzalanan protokoller hemen uygulamaya geçirilecek nitelikte değil. Dolayısıyla bu anlaşmaların imzalanması Ermenistan’ın Karabağ işgalinin onaylanması anlamına gelmiyor. Pratiğe dönük bir sürecin başlaması anlamına geliyor. Bu süreçte bir tarafın olduğu yerde durup diğerinin sürekli kendine yaklaşmasını beklemesiyle hedefe ulaşılamaz. Yani protokol anlaşması bir buluşma noktasının belirlenmesi ve her iki tarafın da o noktaya doğru ilerlemesi için yürüme sürecinin başlatılmasıdır. Ermenistan tarafından gerçekleştirilecek ilerlemenin haksız bir şekilde sürdürülen Karabağ işgalinin sona erdirilmesini ve yurtlarından çıkarılan Azerilerin dönmelerine imkân tanınmasını da içermesi gerekiyor.
Bu konunun protokol anlaşmasında müşahhas şekilde yer almaması işgale rağmen anlaşmanın uygulamaya geçirileceği konusunda bir taahhüt verilmesi anlamına gelmez. Bu konudaki ciddiyeti protokol anlaşmalarının parlamentoda onaylanması ve sonrasında uygulamaya geçirilmesi merhalesinde göreceğiz. İşgalin sona erdirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemesi durumunda Türkiye tarafından bir ilerleme bekleme hakkının olmayacağını ve Türkiye parlamentosunun protokole olumlu bakmayacağını Ermenistan tarafı da tahmin edecektir.
Ermeni meselesi uluslararası platformda Türkiye’nin karşısına çıkarılan en önemli meselelerden biridir. Onun çözümünde bir ilerleme kaydedilebilmesi için de bir yerden harekete geçilmesi gerekiyordu. Dolayısıyla çözüm sürecinin başlatılmasına tepki göstermekten ziyade bu sürecin nasıl işleyeceğinin gözlemciliğini yapmak gerekir. Muhalefetteki politikacıların da böyle bir rol üstlenmeleri daha anlamlı olacaktır.
Diplomatik yakınlaşma ve çözüm sürecinde hedefe doğru ilerleme kaydedilebilmesi Ermenistan’ın atacağı olumlu adımlara bağlıdır. Fakat sorunun bir diplomatik, bir de stratejik boyutunun olduğu dikkatten kaçırılmamalı. Ermenistan diplomatik süreçte baskın çıkmak için stratejik boyuttan istifade etmeye çalışabilir.
Zürih’te protokol anlaşmalarının imzalanmasından hemen sonra ABD’dekiler başta olmak üzere muhtelif ülkelerdeki Ermeni lobilerinin harekete geçmesi ve Türkiye karşısında geri adım atması durumunda Ermenistan hükümetine insanî yardımı bile kesebilecekleri tehdidinde bulunmaları işin stratejisidir. Biz Ermenistan hükümetinin bu tepkilerden, tehditlerden ve eleştirilerden rahatsız olduğunu sanmıyoruz. Aksine bileğinin güçlenmesi için bunlardan yararlanma oyununa başvurmak isteyebilir.
Bu husus Türkiye tarafından da gerek siyasi ve sivil organlar, gerekse medya vasıtasıyla yürütülecek lobi faaliyetlerinin önemini ortaya çıkarıyor. Yani çözüme doğru ilerleme kaydedilmesi için bir başlangıç yapılmasına yüklenmek yerine Karabağ işgaline son vermesi için Ermenistan’a yüklenmek, bunun gerçekleşmemesi durumunda diplomatik ilişkilerin başlatılmasına destek verilmeyeceği, anlaşmaların parlamentoda onaylanmasına da olumlu yaklaşılmayacağı her fırsatta duyurulmalı. Bu stratejik çerçeve içinde hükümete yöneltilecek eleştiriler de anlaşmanın pratiğe taşınması konusunda Ermenistan’ı buluşma noktasına doğru ilerlemeye zorlamak için yönetimin bileğini güçlendirecektir.
Ermeni lobilerinin öne çıkardığı mesele ise Karabağ işgalinden ziyade Ermeni katliamı ve tehciriyle ilgili iddiaların gündemden çıkarılmasıdır. Türkiye’deki siyasi ve sivil çevreler nasıl Karabağ işgaline rağmen yakınlaşmayı ciddi bir taviz olarak görüyorlarsa, Ermeni çevreleri de katliam ve tehcir iddialarını rafa kaldırarak uzlaşma sağlanmasını ciddi taviz olarak görüyorlar. Dolayısıyla Ermeni hükümeti Karabağ işgaline son vermeyi kabul edebilir ama karşılığında Ermeni lobilerinden gelen tepkileri de gerekçe göstererek bu meseleyi canlı tutmaya devam etmek isteyebilir. O durumda bir uzlaşmanın ve iyi niyet temelli komşuluk ilişkisinin başlatılmasından söz edilemez. Dolayısıyla bu meselenin siyasi baskı aracı olmaktan çıkarılıp tarihçilerin araştırmalarına dayalı ilmî çözüme bırakılması zorunlu olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.