Dokuzuncu aya girdik
- Nasılsınız?
Herhalde ömrümün hiçbir zamanında şu son aylardaki kadar bu soruya muhatap olmadım. Nasılsın, nasılsınız? Bu soru orta yaşlara kadar kulağımıza hoş gelen armonili bir kelimeydi. Sonrasında giderek bir paylaşma teklifi olduğunu idrake başlar olduk. Şimdilerdeyse dünyanın en çetin sorusu. Sanki cevabı mümkün değil.
Soru bize soruluyor.
Karşılık şu:
-Hamd olsun iyiyiz.
-Çok şükür iyiyiz.
Başka türlü konuşmak mümkün değil. Şeyh’ül İslam Yahya, bir divan üstadı olarak ne güzel demiş “neler çeker bu gönül, söylesem şikâyet olur” diye. Onlar hikmetle yoğrulmuş sözün hamurkârları. Peki biz şimdi nasıl diyebiliriz ki “herkesin içinde gülüyor tenhada toprağı güldürüyoruz” diye. Halimizi nakle kalksak şikâyet olur. Hayrın da şerrin de kaynağından haberdar olan nasıl yakınabilir.
Dostlar sağ olsunlar. Hepsine müteşekkiriz. Teşekkür kelimesi yetmez ama bu gönül imbiklerinden damıtılarak gelen bir mukabeledir. Dostlar, Cüneydimizi merak etmekteler.
Onlara hiç olmazsa vesilesi düştükçe malumat arz etmek her halde bir vazife olmalı.
Cüneyd kim?
Ne oldu?
Kazayı bugün bile yeni duymuş olanlar çıkmakta. Hiç malumatı olmayanlar için iki satırla bir hülasa yapmak gerekmekte. THY’nin 1951 Sefer sayılı uçağı 25 Şubatta Hollanda’da düşmüştü. Bugün dokuzuncu aya girdik. Boing imalatı uçakta o sabah oğlum Cüneyd Er de vardı. Doktora çalışması için Leiden’e, üniversitesine gidiyordu. Ankara’dan binmişti. Haber üzerine Amsterdam’daki hastaneye gittiğimizde evladımızı tanıyamadık. Hayatta olarak kurtulmuştu. Fakat en ağır yaralı yolcuydu. Kanlar içinde, sargılar içinde hortumlar içindeydi. Bunları olanca tafsilatıyla 25, 26, 27 Ağustos tarihli Türkiye gazetesinde bir dizi yazı halinde kaleme aldım. 31 ağustos, 1, 2, 3, 4 Eylül tarihli gazetemizde de teşekkürlerimizi dile getirmeye çalıştık.
Cüneydimiz 102 Gün AMS hastanesinde kaldı. Bunun 78 günü yoğun bakımda geçti. 78 Günün 45 Günü baygın olarak uyku halindeydi. Sonra sevkimiz Washington DC’ye yapıldı, AMC, Hollanda şartlarının Cüneyd’i tedaviye yetmeyeceğini beyan etmişti. 8 Haziran 2009’da Amerika’nın başkentine geldik Yol boyunca sedyede olan Cüneyd’e bir hemşire refakat etmişti. O günden bu tarafa hep burada, hep NRH hastanesinin bir odasındayız. Ramazan ayını burada geçirdik. 30 Sahurda ise misafirhane denen bir odacıkta yapayalnızdım. Bugün dokuzuncu aya girdik. 9 Ay değil de sanki doksan sene geçti. Zaman üst üste katlandı. Kurşundan yükler oldu.
Bugün 241. Gün.
Merak edilen soru şu:
-Cüneydimiz nasıl?
Evvela şunu söyleyelim. Bir kazaya maruz kalmış veya bir derde düçar olmuş birinin nasıl olduğunu en gerçek anlamda anne-babası, ailesi bilir. Hekim, hemşire, terapist işini yapmakta. Kara haberlerden bu günlere geldik. 8 hazirandaki vaziyetiyle bugün kıyas kabul etmez. Sonsuz şükürler olsun. Ne var ki Cüneydimiz, evladımız, hâlâ yürüyemiyor, ayağa kalkamıyor, zaruri ihtiyaçlarını göremiyor vs...yüreğimiz, kızgın demirlerle dağlanmakta. Gün 20 Saat koşturmamız devam ediyor. Milim milim yol almaktayız. İnanıyoruz,. Cüneyd, eskisinden daha sağlam olarak ayağa kalkacak ve çok hizmet edecek. Dualarınıza bugün de şiddetle ihtiyacımız var. Okuduğunuz bu yazıları, aylardır hastane odasında O’nun yanı başında yazıyorum.
Daha ne zamana kadar?
Bilmiyoruz.
Hekimler de bilmiyor.
Sırtımızda kurşundan tonlarca ağırlıklarla yol almaktayız.
Yunus Emre’miz bu haller için demiş olmalı:
Zehirle pişmiş aşı yemeğe kimler gelür?
Ne imtihanmış amma!
Nasıl soru ama:
-Nasılsınız?
-Nasılız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.