Okullardaki “yakın tarih” dersleri!..
Cumhuriyet’in 86. yıldönümünde, Merhum Mustafa Müftüoğlu ağabeyimizin tabiriyle “Yalan Söyleyen Tarih” meselesine girelim dedik.
Bizim resmi tarih bir “Ergenekon” imalatı.
Gerçeğin yerine “ideoloji”yi dayatıyor; farklı renkleri birer zenginlik olarak değil de “tehdit” olarak gösteren “darbeci zihniyet”; Milli Eğitim’e teslim ettiğimiz çocuklarımıza seksen, doksan yıldır “hurafe” enjekte ediyor.
¥
Geçtiğimiz günlerde “Cimbomlu” rumuzuyla yazan bir genç ile uzun uzadıya tartışmamız oldu.
O bize “Laiklik karşıtı olduğumuz” yönündeki kanaatinden hareketle hücum ederken, biz kendisine sürekli olarak, “yakın tarihin yalanlarından” örnekler sunduk...
Bir saatlik kesintisiz yazışmamız;
“Saplantılarımdan arınmama vesile olduğunuz için size teşekkür ediyorum” cümlesiyle nihayete erdi!..
¥
Yıllar önce ben de böyleydim;
Zamanın “önde gelen” askerleri arasındaki görüş farklarından, liderlik çekişmelerinden habersizdim.
Fevzi Çakmak’tan Kazım Karabekir’e kadar hangi üst düzey asker varsa hepsinin aynı görüşte olduğunu zannediyordum.
Ve dahi:
Kırık dökük, pusulasız bir “Vapur”un, İngilizler tarafından takip edildiğine, torpillenme tehdidinden dolayı kıyıdan köşeden giderek, Samsun’a çıktığına inandırılmıştım.
O günlerde, Samsun’un işgal altında bulunan tek Karadeniz limanı olduğunu da bilmiyordum.
¥
Sonra sonra...
Yirmi beş yaş civarlarında, “gerçekten” okumaya ve düşünmeye başladıktan sonra...
Türkiye’nin kuzeydoğusunda Şuralar Hükümeti kurulduğunu ve İngilizlerin bu “Sovyet modeli”ni engellemek için -bizim taraftan- yardım istediklerini fark ettim.
¥
Sadece “mevcut laiklik uygulamalarına tepki gösteren” bizcileyin yazarlar değil;
CHP milletvekilliği.
Bakanlık yapmış bir E. Cumhuriyet gazetesi ve Cumhuriyet Vakfı yöneticisi olan Alev Coşkun’un da aralarında bulunduğu bazı Kemalistler de “gerçekler”i kabullenmiş durumda.
Coşkun’un “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” adlı kitabında; Osmanlı’nın bu seferden haberdar olduğunu, haberdar olmak da ne, emre bolca asker ve para tahsis ettiğini ve hatta Samsun’a gönderilenler için İstanbul’u işgal altında tutan “İngilizlerden vize aldığını” gözler önüne seren belgeler var.
Coşkun’un bile bu noktaya gelmiş olması, “gerçekler”e ulaşma çabalarının meyve verdiğini...
Ve...
İdeolojik tarih anlayışının tıkandığını göstermekte.
Alev Coşkun, “Atatürk’ün hurafelere ihtiyaç duymayacak kadar büyük bir lider” olduğunu söylüyor.
Öyleyse, resmi tarihin hurafelerini bir kenara atıp gerçek tarihi serelim gözler önüne.
¥
Bakın, mesele basit:
ABD’nin, Fransa’nın vesairenin senatoları, meclisleri, “Türkler 1915’te soykırım yaptı” iddialarını gündeme getirdiğinde haklı olarak kızıyor;
“Tarih, ideolojiye-çıkarlara alet edilmemeli!..
Tarihi, gerçek ve bağımsız tarihçiler yazmalı!..” diyoruz, öyle değil mi?..
“Biz bütün arşivlerimizi açmaya hazırız. Bir tarih komisyonu kurulsun ve o komisyondaki tarihçiler tam bir özgürlük ortamı içinde çalışıp gerçekleri ortaya çıkartsın, bizim gocunacak bir şeyimiz yok, kendimizden eminiz!” vesaire...
Bu anlayışı hepimiz benimsemiyor muyuz?..
“Tarih politize edilmesin” demiyor muyuz?..
E peki...
Dünyaya hep birlikte böyle seslenen bizler...
Kendi “yakın tarihimizi” niçin ideolojiye teslim ediyoruz?..
Niçin, “Tam bir özgürlük ortamı içinde çalışacak olan” tarihçilerimize, “gerçek tarihi” kaleme alma imkânını vermiyoruz?..
Ve niçin, müfredatımızda “gerçek tarihe” yer açmıyoruz?
Okullarımızda, gerçekleri, yalnızca gerçekleri öğretmenin ne sakıncası var?
¥
Bizim için sakıncası yok, o açık...
Ancak, bu işten zarar görecek çevreler de yok değil.
Mustafa Kemal’i “resmi hurafe” dizaynıyla olduğundan farklı bir şahsiyet olarak öne çıkartanlar, aslında kendi menfaatlerini “korumuş ve kollamış” oluyorlar.
Gerçek Mustafa Kemal; 27 Mayıs’a mı, 12 Mart’a mı, 12 Eylül’e mi, 28 Şubat’a mı yoksa 27 Nisan’a mı referans olabilir?..
Bütün bu gayri hukuki müdahaleleri gerçekleştirenler, “Yegâne rehberlerinin Atatürk olduğu” yalanına başvurmadılar mı?..
Binlerce vatan evladını işkencelerden geçiren, katleden 27 Mayıs-12 Eylül darbecileri, diğer darbeciler, gerçekten de Atatürk’ün izinden mi gittiler?..
¥
Yakın tarih darbelerinin;
27 Mayıs, 12 Eylül’ün tarih ders kitaplarında okutulmamasının “Emredilebildiği” bir ülkede yaşıyoruz.
Bu ülkenin gençleri, bu darbelerin bile anlatılmadığı “tarihten” hangi bilinci alacaklar?..
Yalanla, dolanla, görmezden gelmekle nereye kadar?..
Müfredatta “gerçek açılım”a yer yok mu?..