Bir devrin mağdurları
Rahmetli Necati Çelik’in Çalışma Bakanlığı esnasında 2 bin 489 adet kadroya memur alımları için açılan imtihanlara 88 bin kişi müracaat etmişti.
Rekor müracaat...
Refah-Yol dönemi.
Sen kalk bu kadar insana ekmek kapısı aç.
Muhalefet durur mu?
Durmadı, yapacağını da yaptı.
Aradan 13 yıl gibi bir zaman geçtiği için olay unutulmuşsa da, o imtihanlarda yardımcı eleman olarak görevlendirilen SSK’nın memurları cezaevlerinde çilelerini çekiyorlar.
Bir imtihandı o...
Her zaman olduğu gibi kaybedenler de oldu, kazananlar da.
Zamanın SSK Genel Müdür Vekili Ali Toptaş.
İmtihan Kurulu Başkanı Mahfuz Güler.
Kaybedenler önce idare mahkemelerinde dava açtılar, kazanamayınca savcılığa “sahte belge düzenlemek, görevi kötüye kullanmak” suçlarından şikayette bulundular.
Ankara Savcılığı, yapmış olduğu soruşturma sonucunda Necati Çelik, Ekrem Önal, Mahfuz Güler, Şahin Yalçıntürk, Yusuf Ekşi, Hikmet Kuzey haklarında 25.6.1997 tarihli savcı Metin Ölmez imzasıyla takipsizlik kararı verdi...
Karar da kesinleşti.
Ne var ki Refah-Yol hükümeti birtakım Bizans oyunları ile devrildikten sonra SSK Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Hani şu 28 Şubat, yağmalama ve de koltuk kapma operasyonu. İşte o havada...
Takipsizlik kararı Kılıçdaroğlu’nu kesmemiş olacak ki yapılan imtihanlara bir ad konulmak üzere hemen harekete geçti.
Geçti de ne geçti!
Görevli olan savcılık olduğu halde, ne hikmetse Çalışma Bakanlığı’nın Teftiş Kurulu devreye giriyor. Bundan sonrası tam bir serüven.
Savcılık takipsizlik kararı verdikten sonra bu karar ortadan yeni deliller ışığında kaldırılmadıkça ne soruşturma yapılabilir, ne de dava açılabilir.
Yasa öyle diyor.
Desin, olaya CHP’nin hukuka saygılı genel müdürü el atmıştır.
Mutlaka sinekten yağ çıkacak.
Tam bir komedi...
Müfettişin raporundaki suçlamalara bakın:
Adaylar kendileri bizzat müracaat etmemiş, talep formlarını başkaları doldurmuş!
En acıklısı, bir kısım talepleri de Refah Partisi il teşkilatı göndermiş.
Faraza, kızınızın talep formunu siz doldurmuşsanız veya damadınızın talep formunu elden siz götürüp vermişseniz yandınız.
Kılıf bulundu demektir.
Kılıçdaroğlu mantığına göre, kendisi istisna, herkes yolsuzluk peşinde.
Yine her seferinde olduğu gibi sözde yargı, özde resmi ideoloji.
Kemalist ideolojisi.
Bakın ne yaptılar?
Madem soruşturma gerekiyordu, savcılığa intikal ettirilmeliydi.
Öyle olmadı işte.
Çalışma Bakanlığı’nın Teftiş Kurulu’ndaki müfettişler mahkeme yerine kendilerini koyarak bilirkişiler tayin ederek yargılamayı başında bitirdiler.
Deliller tamamdı...
Batman’dan gelen bir dosya, yeniden aynı suçlamalarla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.. Dosya emin ellerde!
Davayı açacak savcı, Teftiş Kurulu’nun resen bilirkişi seçme yetkisinin olmadığına ne hikmetse bakmıyor, aynı şekilde bu konuda aynı savcılık tarafından verilen takipsizlik kararını da görmezlikten geliyor.
Dava, bu hali ile açılıyor.
Mahkeme de Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin tayin etmiş olduğu bilirkişilerle yetiniyor. Oysa ki bilirkişi tayin etmek sadece savcılarla hakimlere verilmiştir, başkaları bu yetkiyi kullanamaz. Ama kullandı...
Yargılama yıllarca sürdü.
“Sahte belge düzenlemek” suçunun cezasının alt sınırı iki yılken, mağdurlara duruşmadaki kötü halleri (sanki mahkeme heyetine saldırmışlar gibi) dikkate alınarak ve bir de ileride suç işlemeyeceklerine kanaat getirildiğinden al sana üç yıl ceza...
Şimdi Kalecik Kapalı Cezaevi ile Elmadağ Kapalı Cezaevi’nde Üzeyir Karaaslan, Murat Aktaş, Muhlis Güllü, İsmail Anayurt, Ahmet Şahin Yücetürk çilelerini dolduruyorlar. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınacak.
Neticede bu bir eser.
Bir olay hakkında hem takipsizlik veriliyor hem de dava açılıyor.
Ne mutlu Türküm diyene...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.