Tahran’da bir Cuma günü
Bosna-Hersek, Arnavutluk, Sırbistan, Erzurum, Ağrı...
Ve bugün de İran’ın başkenti Tahran.
•
Cumhurbaşkanları Ahmedinejad Türkiye’ye teşrif etmeden bir söyleşi gerçekleştirelim, mesajlarını evvela biz verelim dedik.
Söyleşinin Cuma’ya denk gelmesi tam isabet oldu.
•
Tahran Üniversitesi’nin Bahçesi’ndeki Cuma namazında, “Bizimki mi, onlarınki mi Cuma’nın ruhuna daha uygun?” diye düşünüyorsunuz haliyle.
Malûm buralarda Cuma, “sosyal ve siyasi” meselelerin ele alındığı bir etkinlik olarak, Kur’an ve sünnetin tarifine “büyük ölçüde” uygun bir şekilde cereyan ediyor.
Cuma’nın tatil olması da işin kaymağı.
•
Evet...
Cuma’lar daha güzel...
Yolu düşenin bir “Cuma” eda etmesi tarafımızdan tavsiye edilir.
Yalnız, bozulmaca yok;
Ayetullah Humeyni döneminde, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı ve diğer bazı üst düzey yetkililerin terör saldırılarına kurban gitmesinden bu yana, yaklaşık yirmibeş yıldır, olağanüstü güvenlik tedbirleri alınmakta.
Bu kardeşiniz, tam 6 güvenlik noktasından geçerek ve her defasında da, üzerindeki bir başka cihazdan dolayı başa dönerek ulaşabildi menzile.
İlki fotoğraf makinesini sakıncalı bulmadı, ikincisi buldu.
Döndük makineye izin aldık, bu sefer de ses kayıt cihazımız takıldı.
Bir başka merhalede “flaş disk” denilen dalga.
Fotoğraf makinesi haricindekiler için “direnmedik” görevlilere...
Onlar da, “Müslüman-Türk birader” ruhuyla yaklaşarak “o kadarına müsaade etti” de.
Oldu bu iş.
•
Pasaport kontrolünde, “gazeteci” olduğumuz anlaşılınca “hangi otelde kalacağımızın” ayrı bir kağıda not edilmiş ve tarafımıza manalı manalı bakılmış olması da, ülkenin atlattığı ve halen atlatmaya çalıştığı badirelerin eseri.
•
İlk bakışta can sıkıcı gibi görünen bir tablo var.
Lâkin, içine doğru nüfuz ettiğinizde “Siyonist kaynakların” anlattığından çok farklı bir tablo ile karşılaşıyorsunuz.
Üniversitelerde yüzde 64 oranında kız öğrenci varmış; baktım kitapçıları ayakta tutan da hanım desteği olmalı.
Kitapçılar tıka basa hanım okuyucuyla dolu.
Çok ilginç; sokakta İngilizce bilen adama rastlamadım, kitapçılarda da öyle...
Güç bela anlaşmaya çalışırken, bayanların çatır çatır konuşan İngilizcesiyle meramımı anlatabildim.
•
Buradaki Türk meslektaşlarımla konuşurken çok daha “ilginç” bir vaziyetle karşılaştım.
Memlekette hakimiyet, sanılanın aksine kadınlardaymış...
•
Gerçi bizde de, erkekler racon keser, kadınlar idare eder...
Ama, burada durum bundan çok daha ileride.
Kadınlar; çok evliliğe genellikle karşı çıkıyorlar.
“Evlilik sözleşmesi” kadınlara ikinci evliliği “veto etme” hakkını veriyor.
Bundan dolayı da, “İranlı bir kadınla evlenmeyi düşünüyor musunuz?” sorusuna muhatap olan Türk erkeklerinden genellikle “Bizim sistem daha iyi!” karşılığını alıyorsunuz.
•
Dağıttık gidiyoruz;
Cuma’ya dönelim.
Hutbeyi veren her hafta değişiyor;
Bu Cuma’ya İran Uzmanlar Meclisi Üyesi Ayetullah Ahmet Hatemi düştü.
“İran’ı nükleer enerji konusunda geri adım attırmaya kimsenin gücü yetmez. Kesinlikle bu haktan vazgeçmeyeceğiz” mesajını not aldık.
İsrail’in Gazze’de savaş suçu işlediğini gözler önüne seren Goldstone Raporu’nun, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden ABD, İngiltere ve Fransa tarafından “veto” edilmek istenmesine sert tepki gösterdi Hatemi.
“Dünya, bütün halkların çıkarını koruyan, adaletten yana olan, insan haklarından yana olan yeni bir teşkilât kurmalı” dedi.
Hatemi’nin arkasında, “Down With USA” (Merg Ber Amerika) (Amerika’ya ölüm) pankartı dikkat çekiyordu.
Bu ifadenin,
Yani “ABD’ye ölüm” mesajının Tahran’ın birçok binasını da “süslediğini” sonradan fark ettim.
Sokaklar mescitlere, mescitler sokaklara benziyor yani.
•
Geçtiğimiz Çarşamba günü, İranlı öğrencilerin ABD’nin Tahran Büyükelçiliğini basmalarının 30. yıldönümü “idrak” edilmişti burada.
Kutlanmıştı!..
•
Namaz’da bunu hatırladık.
Cuma güzeldi.
Kapılarda bıraktığımız malzemeleri toplaya toplaya geri döndük.
Çıkarken, kek ile meyve suyu (şerbet) ikram ettiler.
En sondaki görevli, verdikleri sıkıntıdan dolayı hakkımızı helal etmemizi istedi.
Gülümseyerek çıktık.