Kasr-ı Arifandaki sultan

Kasr-ı Arifandaki sultan

Semerkant’tan Buhara’ya doğru giderken, Buhara’ya 50 km mesafede bir tabela gözümüze çarpıyor. Tabela, Abdülhalik-i Gücdevani hazretlerinin türbesinin bulunduğu yönü ve mesafeyi gösteriyor. Aracımızı gösterilen istikamete çevirip, yatsı namazından az sonra türbeye varıyoruz. Cemaat Türbenin yanı başındaki camiden daha çıkmamış. Onlar son sünneti ve vitir namazını kılarken biz Yatsı namazını eda ediyoruz. Caminin manevi atmosferi belkide yanı başında yatan büyük Veli’nin ruhaniyeti bizi kuşatıyor. Yol boyunca en yoğun en manevi, en metafizik duyguları burada yaşıyorum. Caminin ılık, tarifsiz havası insanı içeriye mıhlıyor. Camiden hiç çıkmak istemiyorum. Ama zamanımız kısıtlı, bir an önce Buhara’ya varıp, geceyi geçirdikten sonra diğer ziyaretleri yapmamız gerekiyor. Cami bahçesinde yapılan üstü kapalı yanları açık kümbettin içinde mermer sanduka’da yatan Abdülhalik-i Gücdevani hz.ni Ziyaret ettikten sonra yolumuza devam ediyoruz.Hedef bir an önce Buhara’ya varıp sabah Abdülhalik-i Gücdevani’nin asırlar önce yanından geçerken, burada bir Arifin kokusunu alıyorum dediği Kasr-ı Arifan’ı ve orada yatan arifler Kutbu Şah-ı Nakşibendi hz. Ni ziyaret etmek.
Sabah Buhara ekmeğinin tadını damaklarımıza çakan tadıyla kahvaltımızı yaptıktan sonra gönüllü kılavuzumuz Ferruh ile yola çıkıyoruz. Kasr-Arifan büyük bir külliye içinde havuzu, iki camisi, mezarlığı, gül bahçesi ve o bahçede Arifler Sultanı Şah-ı Nakşibendi haz nin üstü açık mermer sandukası bulunan büyük yapıdan ibaret. Sandukanın başındaki büyük bir mezar taşında Şah-ı Nakşibendi hz ile ilgili bilgiler var.Cuma günü ziyaretimizi yaptığımız için etraf ziyaretçilerle kaynıyor. 100-150 dönümlük bir arazi üzerinde bulunan ziyaretgahın her köşesinde gelenler için kuran okuyan, dua yapan hocalar var. Arkada başka bir köşede Şah-ı Nakşibendi hz. Nin evlad-ı iyalinin, mezarları bulunuyor. Gelenler Arifler kutbunu ziyaret ettikten sonra bu mezarları da teberüken ziyaret edip, fatiha okuyor. Cuma namazını sandukanın hemen kıble tarafında bulunan camide kılıyoruz.Külliyedeki ziyaretçilerin çokluğuna rağmen cami tam dolmuyor, 500 kişilik camide 30-40 kişilik bir boşluğun kalması ben ve arkadaşlarda buruk duygulara sebebiyet veriyor. Halbuki bu insanı manevileştiren bir kutsinin nöbet tuttuğu mekan ağzına kadar dolup taşmalıydı.Özbek hükümetinin izlediği yıldırma, sindirme politikası bir çok insanı korkutmuş. Sovyet döneminde uygulanan (CHP politikalarına benzeyen) dinsizleştirme politikaları insanları cahilleştirmiş. İnsanların İslam’ı bilmediklerini,kendileri okumak yerine hocalara Kuran okutmalarından anlıyorsunuz. Ama asırlar sonra bu mekanlar dini bir uyanışın, yeni bir öze dönüşün manivelası oluyorlar. Bu mekanları ziyaret edenler geçmişte bu topraklarda yaşanan İslam’ı anlamaya, öğrenmeye çalışıyorlar. Her türbe onları bir kutlu geçmişe götürerek yeniden irşat görevini yapıyor.Büyük velileri barındıran merkezler yeniden hakka dönüşün odağı oluyor.Bu kutsi mekandan ayrılırken aklıma yıllar önce bir kitapta okuduğum, kendisinden keramet isteyenlere büyük Veli’nin en büyük keramet istikamettir sözleri geliyor. Aslında tarikat da, tasavvuf da, Şeriat da istikamet demektir. İstikamet yoksa velilik de, Arif’lik de yoktur.
İçimizde çağlayanlarla mihmandarımız Ferruh bizi Şah-ı Nakşibendi Hz. nin Hocası Emir Külal Hz. nin türbesine götürüyor.Büyük Veli’nin, manasını yuğuran bu büyük kutbun önünde Allah’a yöneliyoruz. Bir zamanlar Buhara’dan dünyanın her köşesine üfledikleri kutlu nefesin yeni Veli’lerin elleriyle yeniden ruhlarımıza akmasını diliyor, oradan gece karanlığında İmam-I Buhari’nin hocası Hz.İmam’ın inşaat halindeki mezar, türbesini ziyaret edip(Dün sehven Semerkant’ta olduğunu söylemiştim, bir okuyucu haklı olarak ikaz etmiş Semerkant’a son ziyaretgahımız Ubeydullah Ahrar hz. Nin açıkta bulunan ve başında büyük bir mezar taşı kitabe bulunan mezar türbesiydi) Buhara ziyaretlerimizi tamamlıyoruz,Gün boyu bize klavuzluk yapan Ferruh’un cebine beraber olduklarımızdan biri birkaç kuruş koymak istiyor, ama ne mümkün, Ferruh Allah rızası için bize mihmandarlık yaptığını söylüyor ama biraz da cebren parayı cebine sokmayı başarıyor. Ferruh ayrılırken ellerini kaldırıp dua edelim diyor, toplu bir dua edip ayrılıyor,önce Taşkent’e oradan da Kazakistan Alma ataya dönüyoruz.
Bu ziyaret için yazılacak çok şey var. Önümüzdeki yıllarda Özbekistan’ın din-Kültür turizminin en önemli ayaklarından biri olacağı anlaşılıyor.Türkiye Özbekistan’la Kerimov’a rağmen ilişkilerini düzeltmek zorundadır.Bu bölgedeki potansiyeli Rusya’nın kontrolüne vermek hem siyaseten hem de kardeşlik hukuku açısından doğru değildir. Nitekim konuştuğumuz kişiler bu ilişkileri Rusya ile Türkiye’den giden belli çevrelerin bozduğunu, Kerimov’un da buna çanak tuttuğunu özellikle belirttiler. Seyahat boyunca özellikle bizi gezdiren şöförlerle yaptığımız sohbetlerde bölge insanının Türk edebiyatçıları içinde sadece Nazım Hikmet ile aziz Nesin’i tanıdıklarını gördük. Alma atada alışveriş ederken bir bayan Orhan Pamuk’un Rusça çevirilerinden birini okuyordu. Kendisine Türkiye’de daha önemli yazarlar olduğunu ancak çevirilerinin yapılmadığını anlattık. Türk okulları vasıtasıyla bu ülkelerin dil ve lehçelerini öğrenene önemli bir yekün oluştu. Bunlardan Türk edebiyatı çevrileri yapan bir departman oluşturularak bizi yaklaştıran, kucaklaştıran eserlerin çevirileri yapılabilir. Bu görev TİKA’ya da verilebilir. Türkiye’nin gerçek hüviyetiyle tanınması, bizi örnek alanların Nazım Hikmet veya aziz Nesin’i rol model olarak almak yerine –milli edebiyatımızın-Türk ve Müslüman yazarlarını örnek almaları sağlanabilir. Nazım’la Aziz Nesin’le Türkiye öğrenilemez çünkü.Ayrıca orta Asya Türkçesinde varlığını sürdüren Türkiye Türkçesinde bulunmayan ama Kürtçede mevcut olan bir çok kelime ile karşılaştım.Bunları daha sonra karşılaştırmalar yaparak yazacağım. Kelimelerin menşei, etnik menşe ile ilgili araştırmalara ışık tutacağından Türkçe,Özbekçe, Kürtçe’nin ortak kelimeleri üzerinde mutlaka titiz bir çalışma yapılmalı,Kürt’leri propaganda yoluyla farklı köklere bağlamak isteyenlerin oyunları bozulmalıdır. Seyahat notlarını bitirirken Ata yurdunda bizi ağırlayan, ilgilenen Kardeşim Bekir’e, Mahmut Çetin’e, hemşehrim Hanifi Varol bey’e, Turgay Turhan bey’e, Ergani’li hemşehrim Fırat Duman bey’e,Urfalı Abdullah Türkoğlu’na, Çimkent’te Tayfun Yazıcı bey’e, Adıyamanlı Ramazan beye, Özbekistan’da Zıraat Bank. Müd. Yard.Avni bey’e, Bekir Demirci beye, Buhara’da bize yoldaşlık eden Ferruh kardeşimize ayrı,ayrı teşekkür ediyorum. Güzel seyahatimiz bu arkadaşlarımızın yakın ilgi ve alakası sayesinde daha da güzelleşmiştir. Hepsine Türkiye’den selam gönderiyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi