ABD kendi çıkarının yanındadır
ABD, İsrail’in dostu olarak bilinir. İzlediği politikada sürekli Siyonist işgalcileri himaye etmesi böyle bir kanaatin oluşmasını haklı kılıyor. Fakat ABD’nin işgalci Siyonistleri her konuda himaye eden bir politika izlemesinde ona dost olmasının mı yoksa Amerika’daki Yahudi lobilerinin baskılarının mı birinci derecede rol oynadığı konusunda farklı görüşler vardır. Bizim kanaatimize göre Amerikan emperyalizmi, sadece kendi çıkarlarının dostudur ve her zaman çıkarlarının yanındadır. Singapur zirvesi öncesinde ve söz konusu zirvede sergilediği tutum da bunu açık bir şekilde gözler önüne serdi.
ABD, şimdi global ekonomik krizin aşılması için Asya’nın gücünden yararlanmaya çalışıyor. Fakat kriz Asya ülkelerini de belli bir oranda etkilemiş durumda. Özellikle Amerika’daki Pazar daralması Çin’in ucuz maliyetli imalat sanayisini olumsuz yönde etkiledi. Çin’in ekonomisi finans birikiminden ziyade insan gücü potansiyeline dayandığından, global ekonomik krizin ana eksenini de finans krizi oluşturduğundan Çin – ABD yardımlaşmasıyla sorunun kısa sürede aşılması mümkün görünmüyor. Bu yüzden APEC çatısı altında bir yardımlaşma sağlanması yoluyla alternatif çözümler üretilmesine çalışılıyor.
Bütün bu çabaların ne kadar başarılı olacağını bilmiyoruz. Fakat ABD’nin işbirliği politikasını Asya’ya kaydırmasının Avrupa ülkelerini fena halde kızdırdığı anlaşılıyor. Henüz resmi ağızlarla gösterilmiş bir tepki yok. Ama resmî politikaların medyadaki sesi olarak nitelendirebileceğimiz yorumcuların yazılarında ABD’nin Avrupa’yı sattığı çok açık bir şekilde vurgulanıyor. Singapur’daki APEC Zirvesi’yle ilgili olarak Avrupa gazetelerinde yayınlanan birçok yorumda ABD’nin kendilerine sırtını döndüğü dile getiriliyordu. Birbirinden farklı yorumlarda aynı hususun dile getirilmesi bu konuda güçlü bir kanaat oluştuğunu gösteriyor. Resmî politikasını makyavelist devlet felsefesine ve pragmatist anlayışa göre belirleyen ABD’nin bunu yapması hiç de zor değildir. Bu yüzden Avrupa’nın APEC işbirliğine endişeyle ve tedirgin bir şekilde yaklaştığı anlaşılıyor.
Siyonist işgal devletinin dostu olarak görünen ABD’nin yarın çıkarları gerektirdiği zaman ona kelek atması da imkânsız değildir. Bunu Siyonistlerin tahmin edebildiklerini düşünüyoruz. Bütün uluslararası politikalarda kendilerini himaye eden ABD’nin en hassas noktalarına ajan yerleştirmeleri ve üst düzey politikalarda nasıl bir strateji izlendiğini tespit için içerden yakın takibe ihtiyaç duymaları bunu gösteriyor.
Eğer ki atılan adımlardan ABD – Asya ittifakı çıkar ve böylece yeni bir sömürgeci kamp oluşturulursa bu tüm İslâm âlemi açısından da ciddi risk oluşturabilir. Böyle bir gelişmenin önüne geçilmesi İslâm âleminde geniş çaplı dayanışmanın sağlanması ve yeni dönemde uluslararası siyaseti etkileme, dış baskılara göğüs germe imkânına sahip bir bölgesel güç oluşturulması zorunludur.
Türkiye’nin böyle bir ittifaka ve bölgesel güç oluşturma çabalarına öncülük edebilmesi yönünü İslâm âlemine çevirmesiyle mümkündür. Çünkü Türkiye’nin hitap alanı İslâm âlemidir. Avrupa Birliği’nin hâlâ bulunmaz Hint kumaşı gibi görülmesi ve onun tüm siyasi dayatmalarına boyun eğilmesi, İslâm âleminde güç birliği oluşturma rolüne tamamen ters düşer. Belki köprü oluşturma amaçlı politikalar geliştirilebilir. Ama artık Avrupa Birliği’ne kulp olmak için değil alternatif ittifak oluşturmak için çaba sarf etmek gerekir.
Böyle bir işbirliğine öncülük edilmesi çabalarında hitabın özellikle halklara yönelik olması da ayrıca önem arz ediyor. Çünkü yönetimler ve resmî politikalar kaypaktır. Bu kaypaklığın önüne geçilmesi için de halkların desteğini kazanmak gerekir. Bu desteğin kazanılmasında ise halkların değerlerinin ve önceliklerinin nazarı dikkate alınması büyük önem arz eder.
İslâm dünyasında halkların desteğinin kazanılmasında Siyonist işgal devletinin yayılmacı ve saldırgan politikalarına karşı sergilenecek tutumun çok büyük etkisi olacaktır. Bunu Gazze saldırısı sonrasında yaşanan gelişmelerde çok açık bir şekilde gördük. Türkiye’yle Siyonist işgal devleti arasında ortaya çıkacak diplomatik krizden dolayı Türkiye’nin kaybedeceği hiç bir şey yoktur. Burada kaybedecek olan işgalci siyonistlerdir. Bunu kendileri de biliyor. Ama geçmişte olduğu gibi dayatmacı politikayı kullanarak Türkiye’yi istedikleri şekilde hizaya sokmak için yıpratma faaliyetleri yürütmeye çalışıyorlar. Oysa gerçekte Siyonistlerin güçleri sadece bir balondur ve insanlık artık onların sergilediği vahşetten nefret etmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.