Stresin keskin ilâcı ve tedavisi: İman ve tevekkül
Günlük problemler bizi sıkıntıya mı sokuyor? İstikbal endişesi kaygılandırıyor mu?
Olumsuz olaylar moralimizi mi bozuyor?
Ülkemizde tam 33 çeşit olan afetler veya musîbetler, direncimizi mi kırıyor?
Kimi zaman kendimizi halsiz mi hissediyoruz?
Yalnızlık mı çekiyoruz?
Nasıl bir hayat rotası takip edeceğimizi, hangi olay karşısında nasıl tepki vereceğimizi, kime nasıl davranacağımızı kestirememenin şaşkınlığını mı yaşıyoruz?
Ve bütün bunlar bizi strese mi sokuyor?
Yapacağımız tek şey, iman gücünün tevekkül düğmesine basmaktır!
Zira, iman teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül mutluluğu getirir.
Bu stresin derecesini minimum seviyelere indirecek, direcimizi arttıracak, moralimizi yükseltecektir. Bu da moralimizi yüksektecek ve üzüntülerimizi sevince çevirecektir.
İman, sonsuz ilim, kudret gibi isim ve sıfatlar Sahibini tanımaktır; isim ve sıfatlarını öğrenmektir, O'nu sevmektir.
Zira, sevgi, bitmez, tükenmez bir enerji kaynağıdır. Bu, müthiş bir güven duygusu verecektir. İmanın ibadetle pratik hayata yansıması, dünya ve ahiret mutluluğuna vesile olduğu gibi, dünya ve ahiret işlerini tanzime de sebeptir. Yani, ferdin ve toplumun olgunlaşması, gelişmesi, kalkınması da iman ve ibadetlerini düzenli olarak ifa etmesine bağlı.1
Zira, iman, hem nur, hem kuvvettir.2 Kuvvet enerji/güç; nur ise, feraset, aydınlık, ışık, hakikati gösteren projektördür. Nasıl ki, elektrik fırına nüfuz ettiğinde yemekleri pişirir; buzdolabında, soğutur, korur; ampulde aydınlatır, herhangi bir makine, motor veya cihaza girdiğinde onu çalıştırır; iman da mânevî elektrik gibi, insan hayatının bütün safhalarına, toplumun bütün katmanlarına nüfuz ederek icraatını yapar. Zira, ruhumuzu, duygularımızı çalıştıran iman bizatihî ilme yönelmeyi, çalışmayı, dayanışmayı, kaynaşmayı, ilerlemeyi netice veren ibadetleri ifa etmemizi sağlayan bir güç kaynağıdır.
Elbette hakikî iman, yalnızca “İnandım, kabul ettim!” sözcüğüyle gerçekleşmez. Dudakta değil, kalbe inen iman, zihnin bütün merhalelerinden geçerek istidatlarımızı (potansiyel hâlindeki yeteneklerimizi) yüksek hasletlerimizi inkişaf ettirir; kabiliyetlerimizi geliştirir.
İbadetlerimizi ifa etmemizi sağlayan, yani namaz kıldıran, oruç tutturan, zekât verdiren, faizden uzak durduran da imanımızdır. Dolayısıyla, İslâm’daki “ulûhiyet”, iman düşüncesini kavramadan, onun ekonomik, ya da sosyal yapısını anlayabilmek mümkün değildir.
Tahkikî iman elde edildiğinde hayatın her katmanında her safhasında, her söz, fiil ve davranışta tezahür eden ve maddî-manevî her noktada yükselten bir sır olur.
Tevekkül, çalışmayı yaptıktan, tedbiri aldıktan sonra sonucu Allah’tan beklemektir. Yani, sebeplere uymak, tabiat kanunlarına riâyet etmek...
Kanaat ise, yetinmek değil, çalışmanın sonucuna razı, memnun olmak ve çalışmaya devam etmektir.
Çalışmak Kur’ân’ın emridir.
Kadere razı olmak, olaylara teennî ile, îtidalle yaklaşmaktır.
Bu, tarifi imkânsız, ancak, yaşanılarak öğrenilen, hissedilen, bir haz, huzur ve mutluluk kaynağıdır.
Dipnotlar:
1- İşârâtü’l-İ’caz, s. 140.
2- Sözler, s. 284.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.