Kurbanı tartışmayalım, kurban!
Her sene kurban tartışmaları yapılır. Kimi şarlatanlar da, tavuk, horoz, hindi de kurban olur, diye bu tartışmalara katılır! Bu abesle iştigaldir. Psikolojık, sosyal, ekonomik boyutlu kurban konusunda milletimiz oldukça duyarlı. Hassas konularla kafaları karıştırmaktansa kurbanın psiko-sosyal ve ekonomik boyutları ve daha nezih ortamlarda kesmenin metotlarını tartışmak daha mantıklı…
Hemen hemen bütün dinlerde varolan kurban kesmenin, Hz. Âdem (as) ile başlamış bir ibadet olduğu Kur’ân-ı Kerim’de şöyle belirtilir: “Biz her ümmete kurban ibadeti koyduk.”1 Ayrıca kurban kesmek, tıpkı ezan, cemaat ile namaz, Cuma ve bayram namazları ve hac gibi İslâmî bir şeairdir. Şeâir ise; bir şeyi özellikleriyle tanıtan, bildiren semboldür. Ayrıca, hüküm, kanun, yol anlamları da vardır.
İslâm’da fıkhî hükümler ferdî ve sosyal olmak üzere iki çeşittir. Sosyal cephesi öne çıkan, ağır basan hükümler genelin hukukuna taalluk ettiği için en küçüğü bile sembolik değer taşıması açısından en büyük bir hüküm gibi önemlidir. Kurban Bayramında nisap miktarını aştığından zengin olup, imkânı olan Müslümanların kurban kesmeleri Hanefîlere vacip, Şafii ve Malikîlere ise terk edilmesi istenmeyen müekked sünnettir.2
Şu hususa dikkat çekelim: Şafiilerde, Hanefi anlayışındaki gibi, “zannî farz” hükmünde olan vacip kavramı yoktur. “Terki istenmeyen sünnet-i müekkede”, vacibe yakın diye düşünülebilir. Hanefilerin delilleri:
Kur’ân’da Peygamberimize (asm), “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes”3 diye emredildiğine göre, ona kurban kesmek farzdı. Ona farz olan, ümmetini de kapsar. Zira Peygamberimiz (asm) ümmeti için bir rehberdir. Fakat âyetteki emrin ümmete delâleti zannî olduğundan vaciptir.4
Kevser Sûresi’nde geçen, “Venhar” emrinin, İslâm bilginlerinin çoğu, Kurban Bayramı günlerinde kesilen kurban olduğu görüşündedirler ve dayandıkları diğer hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
“Kurban kesecek güçte olup da, kesmeyen namazgâhımıza yaklaşmasın!”5 Bu ifade üslûp olarak belli bir tehdit ihtivâ etmektedir. Bu tarz ifadeler vacip veya farzın terkinde söz konusudur.6 Bayram namazından önce kurbanını kesen birisine Allah Resulü (asm), yeniden kurban kesmesini emretmiştir.7 Peygamberimizin yeniden kesmesini emretmesi, kurban kesmenin vacip olduğunu gösterir.8 “Kurban kesin; çünkü o atanız İbrahim’in sünnetidir.”9 Buradaki emir mutlaktır ki, bu da amelen vacip olduğunu gösterir. Hz. İbrahim’in sünneti demek onun yolu demektir. Bu da vacip olduğunu nefyetmez.10 Abdullah b. Ömer; “Peygamberimiz, Medine’de on yıl ikamet etti ve hep kurban (udhiyye) kesti.”11
Peygamberimizin (asm) muvazebeti yani sürekli yapması vacip olduğuna delâlet eder. Üstelik bu fiili, kurban kesmeyi terk edene ‘namazgâhımıza yaklaşmasın’ tehdidi ile birliktedir.12
Kurban kesme, Asr-ı Saadet’ten günümüze kadar uygulana gelen sosyal bir ibadet ve şeâir olduğuna göre meselenin bu boyutunu tartışmamalı. Kurban kesmek Hanefilerde vacip (zanni farz), Şafii ve Malikilerde “terk edilmesi istenmeyen sünnet-i müekkededir (kuvvetli sünnet).”
İmkânı olanların kurban keserek bu şeairi yerine getirmesi; sosyal dayanışma içine girmesi, ekonomik canlılığa katkıda bulunması, dolayısıyla fakir üreticilere de yardımda bulunması güzel bir dini hakikattir. Kesmemeyi değil, kesmeyi teşvik etmek gerekir.
Diğer bir önemli nokta: İbadetler ihlâsla ifa edilmeli. Yani, yalnız Allah rızası gözetilmeli. Başka bir şey illet gösterilirse o ibadet battaldır. Kurban da Allah rızası için kesilir. İmkânı olan, şartları tutan, zengin olan kurbanı keser. İmkânı olmayan, keserse, güzel bir ibadeti îfâ etmeye çalışmış olur.
Ne var ki, “Komşum kesti, benim neyim eksik, o kesecek de ben niye kesmeyeyim?” gibi bir anlayış, ihlâsa aykırı.
NOT: Mübarek Kurban Bayram-ı Kebîrinizi (Cuma gününe rastladı) tebrik eder; ülkemiz, İslâm âlemi, özellikle muztar ve mağdur Müslümanlar, mazlûmlar ve insanlık âlemi için hayırlara vesîle olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ederim.
Dipnotlar: 1- Kur’ân, Hac, 34.; 2- Tahavi, Muhtasaru İhtilâfi’l-Fukaha, 3/220; Nevevî, el-Mecmu, 8/275.; 3- Kevser, 108/2.; 4- Kasanî, Bedaiü’s-Sanai, 6/277; el-Mevsuatu’l-Fıkhiyye, 77.; 5- İbn Mace, Edahi, 2; Müsned, 2/321.; 6- Serahsi, el-Mebsut, 12/8; Kasanî, Bedaiü’s-Sanai, 6/279.; 7- Buhârî, Edâhî 1; Müslim, Edâhî 16.; 8- Kasanî, Bedaiü’s-Sanai, 6/280.; 9- Serahsi, Mebsut, 12/8; İbn-i Mace, Edahi, 3.; 10- Kesani, a.g.e 6/277; Serahsi, Mebsut, 12/8.; 11- Tirmizi Edahi, 11.; 12- Tehanevi, İ’laü’s-sünen, 17/223-224.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.