Bu kalp seni unutur mu?
Son zamanlarda yakın geçmişle ilgili film yapmak moda oldu. Dönemin aktörlerinin hayatta olması, hafızaların tazeliğini koruması bu tip filimlerin ilgi çekmesine vesile oluyor.
Bu kalp seni unutur mu filmi de onlardan biri.
Film,12 Eylül öncesi ve sonrasının gençliğini, daha doğrusu sağ-sol grupların serencamını anlatıyor.
İşkenceleri, kavgaları, ideolojik mücadeleleri, pişmanlıkları, hayal kırıklıklarını sinema diliyle anlatmaya çalışıyor.
Ancak film daha önce ki benzerleri gibi olaylara taraflı bakmaktan kurtulamamış.
Filimdeki ülkücü tiplemesinin gerçek hayatta karşılığı yok. Öyle pısırık, öyle edilgen bir tip seçilmiş ki insan bunun neresi ülkücü demeden edemiyor. Ondan önemlisi 12 Eylül sürecinde ülkücülerin yaşadığı iddia edilen tartışmalar. Filmin kahramanı Kürşat biz devlet için mücadele ettik diyip duruyor. Devleti sahiplenmek mücadelenin bir boyutuydu, ama esas hedef İla-yı Kelimetullah’tı. Allah’ın kelimesini yüceltmek, onu önce ruhlara sonra coğrafyaya kazımaktı. Ülkücüler 12 Eylül’de İla-yı Kelimetullah dedikleri için işkence gördüklerini,verdikleri mücadelenin devlete katkısına rağmen bunun için ezildiklerini biliyorlardı. Mümtaz’er Türkönenin çizdiği bu ülkücü profili çok gerçekçi değil. Sonra nedir o bizi kullandılar ifadesi. Siz bir mücadele verirsiniz, yarın ki muhtemel rakiplerinizden biriyle bu mücadele esnasında menfaatleriniz örtüşebilir. Bu asla kullanılmak demek değildir.12 Eylül’de askerin olayları kışkırttığı, seyirci kaldığı, darbe yapmak için beklediği doğrudur. Ama bu bir müslümanın komunizm küfrüne karşı olma gerçeğini değiştirmez. İçimizde kullanılanlar da olabilir. Bu genele teşmil edilemez. Öyle bir hava veriliyor ki vatanı sevmekten, komunizme karşı olmaktan, Rus bayrağı, Çin bayrağı takmalarına müsaade etmediğim için pişmanım dememiz isteniyor.
Filmin solla ilgili kompozisyonu da gerçeği yansıtmıyor. Hakikat ters yüz edilerek, solun kiri, pası, hatta ihaneti temizlenerek takdim ediliyor. Zaten ben bu filimlerin bir dönemi anlatmak için yapıldığına inanmıyorum. Yarım kalmış bir hesaplaşma sinema üzerinden yürütülüyor. Türkiye’de öyle medeni, özgürlük ve kardeşlik için çarpışan bir sol gördünüz mü? 12 eylülde üniversitelere, sokaklara asılan Orak çekiçler, Kızıl yıldızlar neydi? Rus bayrağı ile Çin bayrağı ile özgürlük kardeşlik mi olurmuş? Filmde Ülkücü Kürşat’ın Gazeteci kardeşine solcu Yıldız, senin kardeşinin arkadaşları arkadaşlarımızı öldürdü diye tavır koyuyor. Kimse bunun cevabını vermiyor. Ülkücüler öldürmüşler solcular ise hep öldürülmüşler. Filmi izleyende bırakılmak istenen kanaat bu. Halbuki bu ülkede 12 Eylülden önce öldürülen 5 bin kişinin en az 3 bini Ülkücü-Milliyetçi gençlerdir. Geriye kalanlar ise çok küçük bir kısmı ülkücülerle çatışmada öldürülmüştür. Çoğu ya firaksiyon çatışmasında, ya askerle, polisle çatışmada öldürülmüştür. Mesela Mahir Çayan’ı, Ömer Ayna’yı(emine Ayna’nın kuzeni), Ulaş bardakçı’yı ülkücüler mi öldürdü? Ayrıca Güneydoğu’da ayrılıkçı örgütlerin çatışmasından öldürülen en az 500 kişi var.Devrim kanla yazılır, Hüseyin, Mahir, ulaş, Kurtuluşa kadar savaş, Rus askerine selam dur, Türk askerini arkadan vur diyenler kimlerdi? Bir dergi etrafında entelektüel takılan son derece özgürlükçü bir sol ve onları öldüren faşist, katil,kan dökücü bir sağ.12 Eylül bu değil di, böyle bir solda hiçbir zaman olmadı. Anlaşılan birilerinin yine sola ihtiyacı var, onun için Marksist solun imajını temizlemeye çalışıyorlar. İnsanı üzen bu orta oyununa yolu ülkücülerin içinden geçmiş eli kalem tutan bazı zevatın da çanak tutması. Biz bir tek sol tanıdık, Marksist-Leninist, Ruscu, Çinci, kan dökücü, ezan ve bayrak düşmanı bir sol. Hala da çok değiştiklerine inanmıyorum.