Hukuk devletine doğru
Türkiye’de sesiz sedasız bir devrim gerçekleşiyor. Bir kaç yıl öncesine kadar kendilerini la yüsel, hesap sorulamaz mevkiinde gören çevreler mahkeme huzuruna çıkıyor. Suç işledikleri yönünde kuvvetli şüphe bulunanlar tutuklanarak cezaevine konuluyor.
İlk bakışta bütün bu gelişmeler çok normal görülebilir.
Demokratik bir ülkede hukukun üstünde hiçbir güç ve imtiyazlı zümrenin bulunmaması anlaşılabilir bir şeydir. Unutmayalım ki Türk demokrasisi Batı’daki örneklerinin hiç birine benzemiyor.
Asker hala sistemdeki merkezi konumunu koruyor.
Hala hesap vermeye yanaşmayan, ayak direyen önemli bir kesim var.
Son askeri şura kararları bunun en bariz göstergesidir. ETÖ davasından yargılanan, hakkında sayısız delil bulunan hiç kimseye dokunmayan şura, irticai faaliyet ve disiplinsizlik gibi mahiyeti belirsiz bir suçlamayla 2 askerin TSK'dan ihracına karar verdi. Bu karar Askerin hala aynı noktada durduğunu, mevcut durumu kabullenmek istemediğini gösteriyor.
Bu dirençler sistem bir hukuk devleti oluncaya kadar sürecektir.
Gerçek bir demokraside iktidarları tayin eden halkın oyudur. Siyaset kurumu her seçimde toplumun denetiminden geçer. Türk seçmeninin genel eğilimi %70 sağ, % 30 sol şeklinde ortaya çıkmıştır. Askeri bürokrasi ise bu genel eğilimin aksine kendini sola yakın hissetmekte, elindeki imkanları kullanarak seçimi kim kazanırsa kazansın iktidarın Sol-Kemalist bir azınlıkta kalmasını sağlamaktadır. Gerçek bir demokrasi silaha dayanan bu iktidarın sonu demektir. Onun için asker müttefikleri ile birlikte bu gidişatı durdurmaya çalışmakta, elindeki imkanları zaman, zaman yasaları çiğneme pahasına kullanmaktan çekinmemektedir.
3 kuvvet komutanının ifadeye çağrılması, on saati aşkın bir süre savcılara hesap vermesi bu gücün yavaş, yavaş kırılmaya başladığını, askeri bürokrasinin artık her şeye hakim olmadığını gösteriyor. Çok büyük ve sürpriz bir gelişme olmadığı takdirde bu genel eğilim devam edecek, TSK Batı’daki benzerleri gibi yasal sınırlar içine çekilecektir. Bu eğilimi daha çok askerlerin geçmişte yaptığı hatalar hızlandırmıştır. Dönem, dönem farklı toplum kesimlerinin çatıştırılarak, istismar edilmesi, hemen her kesimde siyasal bilincin yükselmesine vesile olmuştur. Alevileri sistemin kucağına itmek için kurgulandığı belli olan Sivas olayları bugün bizzat aleviler tarafından sorgulanmaktadır. 12 Eylülde birbirlerini vursunlar diye kışkırtılanlar cezaevlerinde önemli bir sorgulama süreci geçirerek gerçek tehlikenin nereden geldiğini görmüşlerdir. Solcular da, ülkücüler de aynı urganla, aynı güç tarafından asılmış, aynı güç tarafından işkenceye tabi tutulmuştur. Dolayısıyla mevcut demokratikleşme trendi aslında genel bir bilinçlenmenin, toplumsal olayları okumanın, arkasındaki aktörleri ortaya çıkarmanın sonucudur. Bu şuur yok edilmedikçe, askerin sistemin efendisi olma şansı yoktur.
TSK ya karşı asimetrik(gayri nizami) bir savaş yürütüldüğü iddiası ile yürütülen karşı kampanya ise inandırıcı değildir. Toplumda Askerden haz etmeyen, düşmanca hisler besleyen çevreler vardır. Ama, ana gövde gerçek bir demokrasi istemekte, askeri bürokrasi ile Yüksek Yargı’nın birlikte yürüttüğü toplumu devre dışı bırakma, devleti millete yabancılaştırma gayretinden rahatsızlık duymaktadır. Asıl asimetrik savaş Askeri bürokrasi tarafından millete karşı yapılmaktadır. İrtica ve bölücülükle mücadele adı altında kurulan internet sitelerinin büyük çoğunluğu Türk milletinin, dinine, İmanına, peygamberine, manevi değerlerine hakaretle doludur.Bu asimetrik savaş değil mi? Bundan sonrahiçbir güç, hiçbir gerekçe, bu gidişatı durduramaz.