Selamı kürke göre verenler...

Selamı kürke göre verenler...

Kimse kimseye selam vermiyor farkında mısınız? Yani eskiden belli bir sebep olması gerekmiyordu insanların selamlaşması için, hatta tanış olmak bile gerekmezdi, karşılaşmak yetiyordu... Selamun Aleykum sözü neredeyse tarihe karıştı, selam veriyorsunuz, “size de iyi günler” diye gelince cevap, kendinizi suç işlemiş gibi hissediyorsunuz...
Demokrasiden bu kadar çok vurguyla konuşurken, bir arada yaşamaktan, toplumsal barıştan bu kadar sık söz ederken... Ekonomik ve sosyal standartlar açısından ciddi ve yeni bir üst ayrışma yaşadığımızın farkında mıyız acaba?
Bir arada yaşamak isteyenler, şehrin birbirine benzeyen insanları aslında. Kimse samimi değil bir arada yaşamak adına. Biz belki yan yana dizili mahallelerde kırk yıl elli yıl yaşadıktan sonra bile birbirimize değmeden, hiç yaklaşmadan ölüp gidiyoruz...
Eskiden hiç olmazsa mütedeyyin kesimin arasında gözükmez, göze batmazdı bu sınıfsal fark, sosyal ayrım... Ama artık dini inancı, kültürel kimliği ne olursa olsun, insanın var olduğu hemen her yerde çok daha çarpıcı şekilde görebilmek mümkün bunu... Şehrin konut ve yerleşim algısından, mimari anlayışından, alışveriş mekanlarına, eğlence ve spor merkezlerine, müdavimi olunan camilere, hatta sanat lobilerine kadar ciddi bir ayrışma var. Ortak inanç, sanat zevki, ortak merak, ortak mesleki tecrübe gibi şeyler değil insan öbeklerini bir araya getiren... Herkes parası kadar katılıyor hayata. Para, yaşama standardının tek ölçütü...
Aslında bir arada barış içinde yaşamayı kimse candan istemiyor. Geniş güvenlikli, vizör korumalı, yüksek duvarlı, göz retinası veya parmak ucu ısısına göre ayarlanmış süper filtrelerin altındaki bu yaşam... Artık sadece liberallerin değil, mütedeyyin kesimin de elzem gördüğü, hayati tehlikenin baştan savılması kadar, gözü gönlü karartacak unsurların gözden gönülden uzak olmasını sağlayıcı bir konfor, hatta gereklilik... Misal, hanımefendi hazretlerinin yaşadığı konaklar sitesine dilenci giremez, değil dilenci, habersiz misafir dahi gelemez, kimlik bırakmadan zinhar ziyaret edilemez...
Kısa sürede kuralsız bir şekilde büyüyen servet, insana ne yapacağını şaşırtıyor olsa gerek. Gecekondudan yalıya, kooperatif dairesinden konağa devasa fark, son on-onbeş yıl gibi kısa bir zamanda yaşanınca, ister istemez baş dönüyor, ruh yara bere alıyor, insanlar ne oldum delisine dönüyor...
Üstelik kısa zamanda terlemeden edinilmiş bu servet, ye kürküm ye misali insanlara yapay ve haketmedikleri bir saygınlığı da getiriyor. Hoş buna saygınlık da denemez ya, bir alay yağcılar ve hışımdan ürkenler korosunun arasında, Allah yürü ya kulum derse işte böyle olur pozuna giriliyor... Kimse bu helal olmayan kazanca Allah’ı ortak etmemelidir aslında.
Bu ciddi bir ahlak bozgunudur. Helal olmayan kazancın getirdiği debdebeyi başarı diye lanse etmek, özellikle siyaset ilişkilerini kazanca göre kurgulamak, yönetsel yetkisini kötü maksatlı olarak kullanmak, giderek normal bir halmiş gibi kabul ediliyorsa burada sorun vardır... Haram yemediği için yüksek standardı yaşayamayan insanlara başarısız damgası vuruluyorsa, cidden önemli bir sorun vardır burada...
“İnsan insanın kurdudur” sözünün adeta yaşanır hali olan bu durum, maalesef bugün mütedeyyin kesimde bile revaçtadır...
Oysa vicdanın sesi olmakla görevlidir inançlı kişi...




Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi