DTP'ye mazlum gömleği giydirmek

DTP'ye mazlum gömleği giydirmek

AYM'nin DTP yi kapatma kararından sonra öyle akla ziyan yorumlar yapılıyor ki anlamak mümkün değil. Demokratlığın ispatı parti kapatmaya karşı olmaktan geçiyor. Rüzgar hangi taraftan eserse o tarafa devrilen bir güruh var. Demokrasilerde partiler kapatılmazmış. Parti kapatmak çare değilmiş. Hep aynı terane. Kimse son iki yıldır yaşadığımız işkenceyi hatırlamıyor bile.
Birileri demokrasilerde parti kapatılmaz diye üfürünce, üfürükten adamların hepsi birden parti kapatmaya karşıyız diye bağırıyor.
Bunun Türkçesi suçluyu cezalandırmak çare değildir,bırakalım istediğini yapsın demektir.
Suçu bir kişi de işleyebilir, bir topluluk da.
Bazen bir kurum, bir tüzel kişilik suçun aracı, odağı, hatta maskesi haline gelebilir. Savaşta Tankı kullanan da, kullandığı tank da tahrip edilir. Birileri bir partiyi tank gibi, top gibi, silah gibi kullanıyorsa, o silahı onların elinden almak yasaları uygulayanların görevidir.
Şimdi hep birden parti kapatmaya karşıyız diye bağırınca DTP'lilere bize haksızlık yapıldı kozu veriliyor. DTP'nin tam da istediği budur. Milletçe işimizi gücümüzü bırakmış,parti kapatma yanlış diyerek DTP'ye mazlum gömleği giydiriyoruz.
İki yıldır terörü kutsayan,İmralı ile Kandilin sözcülüğünü yapan,hiçbir itidal çağrısına müspet cevap vermeyen, Başbakan’a Güneydoğu’ya gelme yoksa ortalık kan gölüne döner diye tehdit eden, Türk devleti Öcalan’la masaya oturmalıdır diyerek terör örgütü ile bağını gizlemeye gerek görmeyen, kurulduğu günden beri bir defa bile bölücü terörü kınamayan, sokak eylemcilerine polisten kaçarken kucak açan bir parti şimdi el birliği ile mazlum hale getiriliyor. Zalimi mazlum haline getirenler zulümden hiçbir zaman kurtulamazlar.
Bölücü terör evvelden beri söylemini Kürt vatandaşlarımıza yapılan haksızlıklar(!?) üzerine kurmuştur. Etnik hareketlerin ortak yanı, haksızlığa uğramışlık duygusu üzerinde bir etnik bilinç oluşturmaktır. D.Bakır cezaevinin her fırsatta istismar edilmesinin, Güneydoğu’da Kürtçe konuşanlara yapıldığı iddia olunan farazi, muhayyel baskı ve dayatmaların bıkıp usanmadan gündemde tutulmasının sebebi budur.
Ben de Doğu’da yaşıyorum. PKK-DTP çizgisinin Kürtçe konuşanlara askerin, polisin Türkçe konuşturmak için yaptığı baskıyı doğrulayacak tek bir hikaye veya hatıra bile dinlemedim. Çarşaflı, örtülü kadınlara Jandarma’nın yaptığı insanlık dışı baskılarla ilgili ise bir çok hikaye dinledim. Kürtçe konuşanlara pazarda, bir baskı yapılmışsa sadece Diyarbakır’da değil, Kürtçenin yaygın olarak konuşulduğu diğer illerde de yapılması gerekirdi. Ama bu hikayeleri nedense D.Bakır kaynaklı anlatımların dışında duymak pek mümkün olmuyor. Çünkü bu hikayelerin çoğu gerçek değil, üretilmiş hikayelerdir. Bir ezilmişlik duygusu yaratıp onun üzerinden farklı bir kimlik bilinci oluşturmak için özellikle üretilmişlerdir. Şimdi aynı ezilmişlik, dışlanmışlık, haksızlığa uğramışlık duygusunu kendi ellerimizle oluşturuyoruz. DTP kapatılmamalıydı, Ahmet Türk mutedil bir adamdı diyerek DTP'ye malzeme veriyoruz. O güvercin Ahmet Türk’ün Habur’da otobüsün üzerine çıkarak teröristlerin ellerini nasıl havaya kaldırdığını unutuyoruz. Karakter yapısı bağırıp çağırmaya çok elvermediği için yumuşak vuruşlarını ötekilerden ayırma hatasına düşüyoruz. Emine Ayna ne söylüyorsa aynısını Ahmet Türk de söylüyor. Ama bir farkla, biri bağırarak söylüyor, biri yontup, sağını solunu budayarak söylüyor. Biri yumruğunu göstererek, biri tebessüm ederek söylüyor. Zarfa baktığımız için mazrufu göremiyoruz.
Onun için DTP kapatıldı diye Türkiye’yi ağlama duvarına çevirmek doğru değildir. Bu PKK'nın ekmeğine yağ sürmek, kendi ellerimizle DTP'ye mazlum gömleği giydirip, bu ezilmişlik duygusu üzerinden tepinerek yeni mevziler kazanmasına zemin hazırlamaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi