Mısır’da “Bilinmeyen Osmanlı”
4-11 Aralık tarihleri arasında çok sayıda Mısır üniversitesinin ve kültür kurumlarının davetlisi olarak Mısır’ın başkenti Kahire’de ve İskenderiye’de Osmanlı konusunda konferanslar vermek üzere Mısır’a gittim. Karşılaştığım manzara Türk Milleti ile paylaşmamı gerektirecek kadar önemliydi. Organizeyi Mısır’ın önde gelen kültür adamlarından drama yazarı Mahfuz Abdurrahman yapıyordu. Öncelikle bir haftaya sığan bazı faaliyetleri özetlemek istiyorum.
1. Öncelikle Mısır Tarih Kurumunda Osmanlı Tarihi ve Hukuk sistemi ile alakalı bir konferans verdim ve burada Osmanlı tarihi ile alakalı çok derin sorulara muhatap oldum. Yakındıkları en önemli konu, neden Türk tarihçilerinin kendileriyle işbirliğine gitmediklerini ve bunun neticesinde yabancıların etkisiyle Osmanlı devletinin Mısır’da işgalci olarak görüldüğünü bana anlatmaları oldu. Benim de cevabım basit idi: Cumhuriyet döneminde Türk tarihçilerinin Osmanlı aleyhine bir tavır aldıklarını ve ancak % 5’inin Arapça bildiğini ve İslami ilimlere vukuf olmadığı için Osmanlı tarihinin kavram ve kurumlarının yanlış aktarıldığını anlattım. Ömer Lütfü Barkan ve benzerlerinin nasıl ısmarlama tarih yazmaya çalıştıklarından bazı misaller verdim. İslam âleminin en önemli görevinin Türkiye ile kendileri arasında var olan manevi ve maddi bağları yeniden canlandırmak olduğunu vurguladım. Bu noktada hem Osmanlı Arşivlerine ve hem de Mısır Büyükelçiliğimize büyük görevler düşmektedir.
2. İkinci önemli tartışma Mısır Yüksek Kültür Kurumu’ndaydı. Yaklaşık 7 tarih profesörünün katıldığı bu tartışma 200’ün üzerinde bilim adamı, gazeteci ve televizyoncuyu bir araya getirdi ve 3,5 saat sürdü. Konu tamamen Arapçası yeni neşredilen bizim “Bilinmeyen Osmanlı” kitabıydı. Uzun münakaşalardan sonra anladım ki, Mısır ilim dünyasını belli kategorilere ayırmak lazım. Birincisi; aynen bizdeki gibi birliğe karşı çıkan, resmi tarih görüşünü benimseyen ve Osmanlı’ya “işgalci” diyen laik bilim adamlarıydı. Ancak bunun karşısında % 80’i meseleye olumlu yaklaşıyor ve tarihi bilmediklerini itiraf ediyorlardı. Benim dikkatimi çeken İsrail’in II. Abdûlhamid ve Osmanlı Devleti tarafından kurulduğunu iddia edecek kadar aşırıya gidenlerin bulunmasıydı. Hepsine de belgelerle cevap verdik ve memnun oldular. Acı tarafı, kendi devletlerinden öcü gibi korkmalarıydı. Özellikle Kurum Başkanı Prof. Dr. İmad Ebu Gazi, fikirlerinin çok değiştiğini ve mutlaka karşılıklı yardımlaşma ve işbirliği olması gerektiğini bana şahsen ifade etti.
3. Üçüncü durak, Kahire Üniversitesi tarih bölümü öğrenci ve hocalarıydı. 500 öğrencinin dinlediği “Osmanlı Devletinin Yargı Organı ve İslam Hukukunun Şer’iye Mahkemelerinde Tatbiki” isimli konu çok dikkat çekti.
4. Mısır Kültür Bakanlığı’na bağlı “Şairler Evi”ndeki sohbet tamamen Mısır’ın entellerini bir araya getirmişti. Türkiye’nin yakın tarihi ve hatta Ergenekon meselesi yakından takip ediliyordu. Osmanlı’nın yanında Başbakanımız Erdoğan da konuşuldu ve eğer aday olursa Mısır Devlet başkanlığına kahir ekseriyetle seçileceği iddia edildi.
5. Prof. Dr. Ahmet Teymur Özel Hastanesi’nin sohbet salonundaki yüksek seviyedeki toplantıya ise bir bakan ve iki bakan yardımcısı olmak üzere, çok sayıda bürokrat katıldı ve Osmanlı konusunun yeniden ele alınmasının zaruretine inanıldığı ifade edildi. “Harem” ve “kardeş katli” başlıca tartışma konularındandı.
6. Mısır’ın bir zamanlar kültür başkenti olan İskenderiye’nin meşhur İskenderiye Kütüphanesi’ndeki akademik konferans, Kütüphane Müdürü Dr. Halid Azab ve İskenderiye Üniversitesi tarih hocası Prof. Dr. Faruk Osman Abaza tarafından tanzim edilmiş. Hem Abaza’nın ve hem de Prof. Salah Ahmed’in “Bilinmeyen Osmanlı” konusundaki dikkatli okumaları ve tahlilleri beni hayran bıraktırdı. Konu “Osmanlı Tarih Kaynakları ve Mısır Eyaleti” idi.
7. Bu arada başta Nil Kültür Kanalı, Vasat televizyonu olmak üzere çok sayıda kanalda canlı yayınlara katıldık; Ehram, Cumhuriyet ve benzeri 6 gazete ile röportajlar yaptık. Bu arada Mısır Büyükelçimizi ziyaret ederek beklentileri dile getirdik.
8. Ezher Şeyhi Dr. Tantavi ile olan görüşmemiz TRT tarafından kayda alındı. İki nokta üzerinde duruldu. Birincisi, “Bilinmeyen Osmanlı” kitabı takdim edildi ve ikincisi de “Sözler Yayınevi” Kahire Şubesi tarafından resm-i Osmanî üzere basılmış tevafuklu Kur’an takdim olundu. Takdir ve teşekkürlerini ifade ettiler.
Kısaca İslam âlemi Türkiye’nin 1999 yılında yaşadığı şevki ve aşkı yaşıyor ve lider olarak Türkiye’den çok şey bekliyorlar; ancak sadece siyasetçilerden değil; ilim adamlarından, tarihçilerden ve işadamlarından. Bu bir kültür değişimi. Milletçe ümitli ve onurlu olmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.