Yeisi yen, ümit ışığını yak
Şeytan ve yardımcılarının en etkili silâhlarından birisi “yeis/ümitsizlik”tir. Özellikle ümitsiz, kişiliksiz şahsiyetlere musallat olurlar. Önce ümitsizliği aşılar; moral gücünü zayıflatır; duygularda gedikler, yaralar açar; ardından saldırıya geçerler. Öyle ise, ümitsizlik girdabına kapılmamak ve ümit ışığını hiç söndürmeden içimizde taşımak durumundayız.
Evvelâ ümitsizliğin korkakların, âcizlerin şe’ni/işi olduğu;1 aczden kaynaklandığı; çabuk yeise dönüşen hamiyetin/gayretin hamiyet olmadığı2 teşhisini koymak gerekir. Ardından yeis hakkında şu hususları zihnimize kazımalıyız: Merak duygusunun, yerinde kullanılmaması insanı tahlikeli bir yeise/ümitsizliğe düşürür.3 Yeis, tembelliği netice verir.4 Mutluluğun tahripçisi ve hayatın katilidir;5 milletlerin en dehşetli hastalığıdır;6 Müslümanların geri kalmasının sebebidir;7 terakkî ve kemâlin/mükemmelleşmenin engeldir.8
Yeis/ümitsizlik; İslâmiyetin inkişâfına set çeker; genelin menfaatini bıraktırıp, şahsın çıkarını nazarlara verir. Müslümanları; insana “nemelâzım” dedirten yeis öldürmüş,9 perişan etmiştir.
Ümitsizliğin en etkili ilâçlarından birisi “kadere imân”dır. Çünkü, kader ümitsizliğin ve hüznün ilâcıdır.10 Ye’si yok etmenin metodlarından birisi de, “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz”11 kılıncını kullanmaktır.12 Allah’tan ümit kesmek, tehlikeli bir durumdur. Gizli şirki işmam eder. Çünkü, O’ndan ümidini de kesen, şöyle demek istemektedir: “Durum öyle bir fenâ bir çıkmazda ki,—hâşâ—Sen bile halledemezsin!” Bu Allah’a acz isnat etmektir. Oysa Kadir-i Mutlak olan Allah, aczden, kusurdan berîdir.
Mü’minler; i’lây-ı kelimetullah/Allah’ın dinini yaymanın, ancak ye’sin ölmesiyle mümkün13 olacağını bilmenin şuûruyla hareket etmelidirler. “Tamamı elde edilemeyen bir şeyin tamamı terk edilmez”14 hadîsi de, yeisin/ümitsizliğin belini kırar.15 Avrupa’yı canlandıranın emel, bizi öldürenin yeis16 olduğunu; ümidin de yeisle öldürülen mânevî gücümüzü hayatlandırdığını17 hatırımızdan çıkarmamalıyız.
Problemleri halletmede en büyük enerji kaynaklarımızdan birisi, ümittir. Ümidini yitiren, her şeyini kaybeder. Ümitvâr olan, her şeyi kazanır. Denize düşeni, ümit çırpıntıları kurtarır; ümitsizliğin hareketsizliği batırır, boğar. Ümitsiz, küçük su birikintisinde bile boğulur.
Yoğurt kabına atlayan kurbağanın kurtuluş mâcerasını hatırlayınız: Ümitle çırpınıp; meydana getirdiği yağ adacığı sayesinde çıkıp hayatını kurtarmadı mı? “Her çibad abad” (Battı balık yan gider) diyerek kendini bıraksaydı; ölüm fermanını o saniyelerde imzalamış olacaktı.
Müslümanların temel hastalığı imân zaafından sonra ferdlerde ümitsizliğin hâkim olmasıdır. Mânevî gücümüzle birlikte ümidimizin voltajını yükseltmenin sırrı; bıkmadan, usanmadan tekrar tekrar rahmet-i İlâhiyeden kuvvetle ümit beslemektir. Bu talep; rûhumuzun derinliklerinde Kâinatın Yaratıcısıyla buluşmamızı; kendi sınırlı gücümüze değil, dâim bizimle beraber olan “sınırsız güc”e dayanmamızı sağlar.18 Önemli olan neyi, kimden istediğimiz; kime ümit bağladığımızdır. Peygamberimiz (asm) bir hadîsinde, “İnsanoğlu kime ümit bağlamışsa, iş ona havâle edilir. Eğer Allah’tan başkasına ümit bağlamazsa, Allah onun işini üzerine alır, başkasına havâle etmez”19 buyurmuyor mu?
Cenâb-ı Hak, “Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de âhiret sevabını isterse, ona da bundan veririz”20 buyuruyor. Mü’min, her şeyin dizgini elinde, her hazinenin anahtarı yanında olandan istemeyecek de, ihtiyaç ve taleplerini kimden ümit edecektir?
Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şâmiye, s. 50; 2- Münâzarât, s. 30; 3- Emirdağ Lâhikası, c.1, s. 57; 4- Muhakemât, s. 8; 5- Sözler, 652; 6- Hutbe-i Şâmiye, s. 49-50; 7- Age, s. 27; 8- Muhakemât, s. 30; 9- Hutbe-i Şâmiye, s. 49; 10- Sözler, s. 428; 11- Kur’ân, Zümer, 53; 12- Hutbe-i Şâmiye, s. 50; 13- Muhakemât, s. 37; 14- Keşfü’l-Hafa, 2:196, No, 2258; 15- Hutbe-i Şamiye, s. 50; 16- Sünûhât, s. 79; 17- Münâzarât, s. 64; 18- Muhammed Bozdağ, Ruhsal Zekâ, s. 55; 19- Feyzü’l-Kadîr, 3:7; 20- Kur’ân, Al-i İmrân, 145.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.