Menemen olayı
Zaten insanımızı üzmek için mi?..
Bilirsiniz, deveye 'boynun neden eğri' diye sorulduğunda, 'nerem doğru ki' şeklinde cevap vermiş.
Türkiye'de tıpkı deve misalinde olduğu gibi yaşamayı sürdürüyoruz ve daha uzunca bir süre böyle yaşamayı sürdürmek zorundayız, galiba. Aynı ülkede yaşayan imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir topluluk olması gereken bizler, birtakım imtiyazlara sahip olduklarını zanneden ve dolayısıyla kendilerini ilan edilmemiş imtizayları oldukça fazla bir sınıfın mensubu sayanlar tarafından oluşturulan bulanık bir havada yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.
Aslında onları ifade edebilmek için imtiyaz kavramının bile yeterli olmadığının altını da kuvvetlice çizmek gerek.
Onlar, nasıl söylesek, kendilerini bu ülkenin esas sahipleri ve kendilerinden kabul etmediklerini de azat kabul etmez köleleri gibi kabul etme eğilimindeler, çünkü...
Onlar tarafından oluşturulan bulanık hava sebebiyle, konuşulması, tartışılması ve bir şekilde halledilmesi gereken meseleleri sürekli olarak öteliyor ve bu arada asla olmayacağını bile bile, bunların bir şekilde kendiliğinden ortadan kalkabileceği bir ortamı hayal etmekten de vazgeçmiyoruz.
Önümüze problemmiş gibi konulan meselelerin çoğunun sun'i olduğunun ve azıcık ciddiyetle üzerine eğilebilsek kolaycacık halledilebileceğini düşünüyoruz çünkü...
Bahsini ettiğimiz kesimlerin üzerinde hassasiyetle durdukları Laikliğin ne olup olmadığını ayan-beyan ortaya koyamıyoruz mesela. Taraftarlarının beyanına göre, laiklik evrensel bir kavram. Ama konu tartışma masasına her gelişte, 'laiklik' kavramının evrensel manasının genel kabul görmesi ihtimali, laiklik yanlısı olduklarını söyleyenlerin ortalığı velveleye vermelerine yetip de artıyor bile.
Çünkü onların dertleri laiklik değil, 'bize özel laiklik'...
İşte bu bize özel laiklik yanlılarının artık klişeleşmiş birtakım davranışları var ve bunları yıllardır tekrarlayıp duruyorlar.
Bunların belki de en önemlilerinden birisi de Menemen Vakası...
23 Aralık 1930'da Menemen'de yaşanan ve Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'la beraber Hasan ve Şevki isimli iki bekçinin öldürülmesiyle neticelenen acı olay, gerçekleri insanlardan gizlenmek suretiyle yıllardan beridir anılıyor.
Menemen Vakası'nın 79. yıldönümünde de, bundan önceki yıldönümlerinde olduğu gibi, olayla alakalı olarak ezberlenen birtakım klişe sözler, gerçeklere uyup uymadıklarına zerre kadar aldırış edilmeden, ufak tefek ilaveler de yapılarak, tekrarlandı.
Kendisine sonradan yakıştırılan sıfatı ile 'Derviş' Giritli Mehmet ve beraberindeki beş kişinin, bir sabah namazı sonrası Menemen'de yaşanmasına sebep oldukları olayın ciddi bir vahşet olduğunu, kimse inkar edemez ve etmemiştir de.
Ama, esrar çekmiş olduklarına dair kuvvetli rivayetler bulunan ve Menemen'de ilk olarak o sabah namazında gözüken, Manisa'dan gelen altı kişinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı bir kalkışma başlatabileceklerini varsaymak ve bunu yıllardır, her 23 Aralık'da bıkıp usanmadan tekrarlayıp durmak, ne kadar adildir?..
O zaman ve ondan sonra da, tek bir kişinin bile taraftar olmadığı açık olan bu olayın gündeme getiriliş biçiminin, Menemenliler başta olmak üzere, insanımızı üzdüğünün kimse farkında değil midir yoksa?.. Ya da bütün bu olup bitenler, zaten insanımız üzmek için mi yapılmaktadır?..
23 Aralık 1930'da Menemen'de olup bitenleri; Serbest Fırka'nın kuruluşu ve kapatılması, Menemen Belediye Seçimleri ve benzeri bütün arka planıyla beraber insanımıza anlatmanın zamanı daha gelmedi mi?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.