ABD’nin İslâm Dünyası çıkarması
Eski Başkan Bush döneminde ABD’nin dış politikasının ana felsefesi, “ya bizdensiniz ya da düşmanımızsınız” sloganıyla özetleniyordu. Bu söz bazılarınca Bush’un gaflarından biri olarak görüldüyse de gerçekte Amerikan emperyalizminin “dünyayı yönetme” felsefesinin özünü oluşturuyordu. Dolayısıyla Bush’a has bir söz değil ABD’ye ait resmi prensipti.
ABD’nin böyle bir sözü sloganlaştırmasının ve ifade ettiği anlamı prensip haline getirmesinin sebebi silahına ve askeri gücüne çok güvenmesiydi. Sadece silahına güveni değil doğu bloğunun çökmesinden sonra öne çıkarılan “yeni dünya düzeni” teorisine dayandırılan küreselleşme gereği dünyanın ABD’ye mahkûm olduğunu düşünmesi de bu derece rahat hareket etmesine, dolayısıyla tehdidi psikolojik savaşın önemli bir aracı olarak değerlendirmesine imkân sağlıyordu. Fakat Irak ve Afganistan’daki direniş karşısında yaşadığı sarsıntı, ardından bununla bağlantılı olarak ortaya çıkan global ekonomik krizin “yeni dünya düzeni” teorisini çökertmesi durumun kökten değişmesine sebep oldu.
Özellikle global ekonomik kriz ABD’nin İslâm âlemini göz ardı edemeyeceğini, ona her zaman ihtiyacının olduğunu gösterdi. Dolayısıyla “ya bizdensiniz ya da düşmanımızsınız” prensibine dayanan siyasetin yerine “Selamun aleykum” siyasetini geçirmek zorunda kaldı.
“Ya bizdensiniz ya da düşmanımızsınız” siyaseti George W. Bush ile birlikte pakete konup gönderildi. Yeni başkan Barack Hüseyin Obama ile birlikte gelen paketin içinden “Selamun aleykum” siyaseti çıktı.
Obama, Kahire Üniversitesi’nden İslâm âlemine hitaben yaptığı konuşmada söze “Selamun aleykum” diyerek başladı. Bu selam İslâm âlemine yönelik bir psikolojik çıkarmaydı. Psikolojik savaş politikasının artık çöktüğü anlaşıldığından psikolojik kuşatma politikasıyla bir çıkarma yapılıyordu. Çıkarma da gerçekten amacına ulaştı ve gereken tesiri yaptı. Çünkü konuşmanın başındaki selam devamındaki olumlu – olumsuz bütün sözleri gölgede bıraktı. Tayyib Erdoğan’ın Davos’ta Peres’e yönelik “one minute” sözü gibi.
Selamın ve ardından gelen konuşmanın bu kadar tesir etmesinde önceden yapılan yoğun propaganda ve etkileme faaliyetinin de önemli rolü vardı. Başta Obama, “barış yanlısı” olarak lanse edildi. Müslüman olmadığını ısrarla söylemesine rağmen babasından dolayı bir “İslâm” bağlantısı kurulması da ona sıcak ilgi oluşmasına vesile oldu. Irak’tan kademeli bir şekilde işgal gücünü çekme kararını kesinleştirmesi de bu olumlu yaklaşımı güçlendirdi. Obama da bütün bunlardan yararlanarak İslâm âlemine psikolojik kuşatma harekâtı yapma kararı aldı ve Kahire Üniversitesi konuşmasını ona göre planladı. Konuşma öncesinde de oldukça yoğun bir medyatik faaliyet yürüttü.
Obama Kahire konuşmasında her ne kadar psikolojik etkileme stratejisine ağırlık verdiyse de Siyonist işgal devletine desteği sürdüreceklerini söylemekten de çekinmedi. İşgal devletinin Yahudi yerleşim merkezleri inşaatlarını durdurma yönünde bazı zayıf çağrılarda bulunması ona desteğine aykırı bir mesaj içermiyordu. Üstelik Filistin direnişini de hedefe yerleştirmekten geri durmadı. Ama bütün bu sözler konuşmanın başındaki “Selamun aleykum”un gölgesinde kaldı.
Kahire’den İslâm âlemine psikolojik kuşatma harekâtı gerçekleştiren Obama öte tarafta Pakistan’ın Afgan direnişine lojistik destek verdiği tahmin edilen Svat bölgesine yönelik geniş çaplı saldırıyı sürdürmesi ve bölgede askerî kontrolü sağlamlaştırarak geçişleri zorlaştırması için yoğun baskı yapmaya da devam ediyordu.
Bunun yanı sıra Irak’taki askerî gücünü kademeli bir şekilde çekme kararı alan Obama, Afganistan’daki askerî gücünü artıracağını ve oraya askerî yönden yükleneceğini söylemekten de çekinmiyordu. Nitekim çok geçmeden bu sözlerini fiiliyata taşımak için harekete geçti ve Afganistan’daki işgal güçlerine 35 bin asker ilave etmeyi kararlaştırdı. Onun bu tutumu askeri, silahı ve tehdit gücünü bir strateji olarak kullanmaya devam ettiğini, barışa yöneliyormuş gibi görünmeyi sadece bir taktik olarak değerlendirdiğini gösteriyordu.
İlginçtir ki Afganistan’daki işgal gücüne 35 bin asker takviyesi yapma kararı almasının hemen ardından Obama’ya Nobel Barış Ödülü verildi. Bu gelişme, ödülün tamamen siyasi ve stratejik olduğunu gösteriyordu.
Obama’nın asker takviyesi yapmakla Afganistan’da kontrolü ele geçirmesinin kolay olmayacağını gelişmeleri yakından takip eden herkes söylüyor. Ama onun İslâm âlemine yönelik etkileme stratejilerini değerlendirirken öbür tarafta silahın gücünü nasıl kullandığını, sivil kalabalıkların hunharca katledilmesine nasıl göz yumduğunu da dikkatten uzak tutmamak gerekir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.