KOLTUK AYAĞINDAN MEDET UMANLARA!!!
Türkiye'nin, Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'a, “koltuk ayağı keserek” yükseklik anlayışını ortaya koyma mizansenini hazırlayan İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un dikkatine…
Tarih; özüyle, öz varlığıyla, kişisel yeteneğiyle büyük olduğundan değil, büyük görünmek için etrafını küçültenlerle, yamultanlarla, düzleştirenlerle, silikleştirenlerle dolu nice zamanlara ve anılara şahittir. Yaşadıkları süre ile sınırlı bir zaman diliminde, büyükmüş gibi görünme gayretiyle yırtınan sahte kahramanlar; ancak sahip oldukları bürokratik güçleri nispetinde ezerek yamultabildikleri, bastırarak silikleştirebildikleri “küçükler” arasında büyük olabildiklerinden, ömürleri ve baskıları ya da baskınlıkları süresince “büyük”müş gibi görünebilmişlerdir. Bugün ise, o sahte ve sanal büyüklerin ne isimlerini bilen var ve ne de bir ananları. Bu konuda Bedâyî’i dinlemekte fayda var.
Her gönül için bir hedeftir, yükseklerde yer bulmak,
O mertebenin yollarında, merdivenler basamak-basamak.
Pâyidar kalmak için orada, bastığın yere iyi bak,
Merdivenin; bir omuz mu, ya da bir kara toprak.
Güç, özden neşet ederse, o, bedene mürüvvettir,
Ancak; ne alçaklıktır ki, yükselirken omuza basmak.
Aynı tarih; etrafıyla serpilip büyüyerek gönülleri dolduran, doldurmanın da ötesinde gönüllerde taht kuran, çevrelerinde yetiştirdikleri büyüklerin arasında en büyük olan ve gün geçtikçe de sevdalılarının sayısı artan, geçen zamanın sadece o en büyüğün büyüklüğünün daha da anlaşılmasına sebep olan, kara sevdalıları bulunan, anıldıklarında da ananların taa yüreklerinden anılan, anıldıklarında ananların gönüllerinde ferahlık sağlayan, büyüklerin büyüğü, daha da büyüklerin en büyüğü olan ölümsüzlük ve sonsuzluk ötesine talip şahsiyetlere de şahittir.
Tanımlanmaya çalışılan iki şahsiyetin de beslendikleri bir kültürel kaynak, bir medeniyet var. Sanal ve sahte büyükler, beslendikleri kültürel kaynakla ancak irileşirken, ruhen de insanı en gaddar canavar yapar. Gücü nispetinde, ancak yakar-yıkar. Yaktığı ve yıktığı hep gönül iken dikebildiği sadece beton duvar.
Sonsuzluk ötesinin insanını besleyen kaynak, tam bir çağlayandır, sonsuz bucaksız bir deryadır. Aslında bu sonsuz derya ve çağlayanın cazibesi, evrendeki her şeyi ve herkesi kuşatsa da ancak ve sadece farkında olanlara hayat verir.
Bu farkındalık, insanı insan yapar, değerine değer katar, insanı makamların en büyüğüne yükseltir ve insanı sonsuzluk ötesine hazırlar.
Bu farkındalık, insana; kendi bulunduğu yer ve sahip olduğu imkanlar ile sonsuzluk ötesi arasındaki her mertebe ve varlığın da farkına vardırır.
Bu farkındalık, insana; her hareket ve eyleminde bir oto kontrol sistemi geliştirttiği gibi zihninden geçen her duygu ve düşünce ile de sorumlu olduğunun farkına vardırır.
Bu farkındalık, insana; sahip olduğu gücü ancak ve yalnız kendi içindeki sanal kahramanı kontrol etmek, onu ehlileştirmek, yola gelmediği yerde de ezmek ve onu cüceleştirmek için kullandırır.
Bu farkındalık, insana, büyük olma yolunun ancak insana verdiği değer kadar olacağını ve onu büyüttüğü kadar büyüyebileceğini öğretir.
Bu farkındalık, insanı sadece insan karşısında büyütmekle kalmaz, insanı diğer canlılar ve eşya karşısında da büyütür.
Bu farkındalık, insanın özünü güzelleştirdiği kadar sözünü de güzelleştirir.
Bu farkındalık, insanı insan yapınca, insan da sonsuzluk ötesinin muştusuyla etrafına daha çok hayat hakkı verebilmenin gayretine girerek etrafını mamurlaştırır, kendini de aranır adam yapar.
Bu farkındalık, insan olmanın ilk şartının, güzel düşünmekten geçtiğini kavratır.
Bu farkındalık; güzel düşünmeye başlayanın ancak güzel, olumlu ve evrende güzel iş yapabileceğini öğretir.
Bu farkındalık, insana, yaptığı güzel eylem kadar adam olacağına dikkati çektirir.
Bu farkındalık; farkında olanlar için insana her davranış ve düşünüşünde yanılmayan-yanıltmayan ve şaşmayan-şaşırtmayan bir ölçü, bir mihenk, bir terazi olur. Bedâyî’nin dediği gibi:
Güzel düşünmek, kişinin ömrüne ömür katar,
Güzel düşündükçe, hoş haller güçlenir, eylem yapar.
Güzel eylemler, kişiye ayrı bir değer katar,
Güzel değerler, kişiyi, özlenen insan yapar.
Söz, malum koltuk ayaklarının kesilmesinden beklenen medetten açılmıştı. Söylenecek çok söz var, ancak, sözü ya da sözden anlayana… Konu ile ilgili duygularımı, bir şiir formatında siz saygın ve seçkin okuyucularımla paylaşmak istedim.
MERDİVEN
İnsanın küçüğünde heves, büyüğünde ideal var,
Ellerindeki hayallerse, düşünce ve zevkleri kadar.
Sıkıntılar, sineklere benzer, hareket onları dağıtır,
Bilesin ki, hiçbir şey zor değil, göründüğü kadar.
Ne istediğine ve bundan ne beklediğine ver karar,
Zamanında atılan bir adım, sonraki yüz adım kadar.
Kişiyi vaktinden önce yıpratan tek şey, zevzekliktir,
Doğru yolda da otursan, çiğnenirsin ezilene kadar.
Yükselmek, eğer insansak, doğamızda var,
Yükselmek, olmak değil elbet, kavak kadar.
Merdiveni, önce, çıkacağın doğru duvara yasla,
Çık basamak-basamak, gözünün kestiği kadar.
Her oturduğun koltukta, hemen tut bir seviye,
Yüksektin ancak, kestiğin koltuk ayağı kadar.
Bu yükseliş, insanları aşağılamak için olmasın,
Çukurlaşırsın*, aşağıladığın kişinin kimliği kadar.
Bedâyî
(*) Alçaklık, yüksekliğin zıddı olan bir seviyeyi ifade eder. Çukurluk, seviye altıdır. Lüt Gölü, deniz seviyesinin altında bir göldür ve bir çukurluk’tur. Zira, Danny Ayalon da Lüt Gölüne bakarak yetişmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.