Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Geç olsun da, güç olmasın

Geç olsun da, güç olmasın

Herhalde 1999 yılında olacak. Marmara üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin ana giriş kapısında, enine yapıştırılmış bir kağıtta: “Yürürlükteki kanunlara aykırı olduğu için okulumuza başörtüsü ile girmek yasaktır” yazıyordu.

Yazı sadece bu kadardı ve bundan başka bir açıklama, bir imza ya da mühür yoktu.

Trafik polisi elbisesi giymiş herhangi birisinin, alabildiğine kalabalık bir yola çıkıp, hiç gerek yokken bütün trafiği durdurabilmesi gibi bir şeydi bu.

Birileri, aslında olmayan bir kanuna atıfta bulunup, hiç bir zaman kullanamayacakları bir yetkiyi kullanarak, çocuklarımızı okulların kapısından geri çevirmeye başlamışlardı.

O gün, o yazıya bakarak uzun uzun düşündüğümü hatırlıyorum.

Yaşadığım ülke, yaşadığımız olaylar ve mensubu olduğum medya üzerine düşünüyordum.

Olmayacağını bile bile, özellikle çok satan gazetelerin ve reytingi yüksek televizyonların; bu yazıyı oraya asma cesaretini gösterenlere neden: ‘Buraya bu yazıyı asmışsınız da, hangi kanuna göre yasak uyguluyorsunuz?’ diye sormadıklarını soruyordum kendi kendime...

Hele, okula sokmamak, kapıdan geri çevirmek yetkisinin nasıl böyle hoyratça kullanılabildiğini sorgulayan, hiç olmadı.

Bu o zaman olmadı ve bundan sonra da olmadı. Aksine, çok satan gazeteler ve reytingi yüksek televizyonlar, sürekli olarak, kanunsuz ve çağdışı bu yasağı teşvik eden, uygulayanları alkışlayan; karşı çıkanları da suçlayan bir yayın politikasını gittikçe kuvvetlendirerek, sürdürdüler.

Başörtüsünü yasaklayan bir kanun olmadığını, yasak uygulamasının bir suç teşkil ettiğini, Anayasa Mahkemesi’nin bu hususla ilgili yorumlarının da kanun gibi algılanmaması gerektiğini; çünkü sözkonusu mahkemenin kanun koyucu gibi davranamayacağının Anayasa’nın bir emri olduğunu... hepsini, her şeyi biliyorlardı aslında...

Ama bilmezden gelmek ve yasakçılara arka çıkmak işlerine geliyordu. çünkü onlar, kendi açılarından bir mücadele veriyorlardı. Kimisine göre sınıf mücadelesi, kimisine göre ise ideolojik bir mücadele idi bu.

Ama doğru değildi, adil değildi ve dahası şık da değildi...

Halen de bunu yapıyorlar.

Başörtüsünü yasaklayan bir kanun olmadığını, böyle bir kanunun zaten çıkarılamayacağını, dolayısıyla, insanların eğitim-öğrenim haklarına müdahele manasına gelen, okul kapılarından çevirme uygulamasının da hukukdışı olduğunu artık iyice öğrenmiş durumdayız.

Halkın büyük bir bölümünü, bir tür hokus-pokusla kandırmaya çalışan ve başörtüsünü yasaklayan kanun(lar) varmış gibi yapanların maskeleri de, tamamen düşmüş durumda artık.

Ama yasak birçok üniversitede halen sürüyor. Ve benim ülkemin çok satan gazetelerinin ve çok seyredilen televizyonlarının büyük bir bölümü, o soruyu sormaya hâlâ yanaşmıyorlar.

Oysa hukuk devleti isek ve gazeteler hakikaten gazete, televizyonlar da hakikaten televizyon ise; medyamız hakikaten medya ise yani, şu sorunun açık ve kuvvetli bir şekilde sorulması kaçınılmaz:

-Hangi kanuna göre bu çocukları okullara almama inadınızı sürdürüyorsunuz?..

Bu soru medyamızın büyük bir bölümü tarafından sorulduğunda bazıları ‘öğleden sonra günaydın!’ diyeceklerdir belki ama olsun, buna değer.

çünkü hiçbir şey, bu ülkenin çok satan gazeteleri ve çok seyredilen televizyonlarının, Milletimizin yüzde 90’ı tarafından karşı çıkıldığı bilinen çağdışı bir yasağı, bütün hukuk-dışılığına rağmen hâlâ savunuyor olmaları kadar anlamsız olamaz.

Evet, yine olmayacak belki. Ama içimde kalan bir ukde bu. Yani ben hâlâ gazetelerin ve televizyonların önce bir ‘pardon’ deyip, ‘kardeşim bu çocukları okullara almama yetkisini nerden almıştınız siz?’ sorusunu sormalarını bekliyorum.

Ne demişler?.. Geç olsun da, güç olmasın...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi