Ekrem Kızıltaş

Ekrem Kızıltaş

Kaynaşma fırsatı...

Kaynaşma fırsatı...

Balyoz adı verilen planla alakalı olarak ortaya serilen bilgi ve belgeler, insanımızın kafasını allak bullak etmiş vaziyette. Çünkü geleneksel olarak, her ne yaşanmış olursa olsun ordusuna söz söylenmemesi gerektiğini düşünen bir milletiz.

Zaten karşı karşıya bulunduğumuz problemin temel sebebi de, her ne olursa olsun orduya söz söylenmeyeceğini bilen birilerinin, sınırları akıl almaz bir şekilde zorlamış olmaları.

Atatürkçülük, laiklik, çağdaşlık gibi kavramları kendilerine göre yorumlayıp; kendileri gibi düşünmeyenleri suçlayıcı ifadelerle baskı altına almak için gayret edenlerin esas niyetlerinin ne olduğunu öğreniyoruz şimdi...

Milletimizin kahir ekseriyetinin mensup olduğu bir inancın en sıradan tezahürlerinin bile neden gericilik olarak yaftalanmaya çalışıldığını, daha iyi anlıyoruz...

28 Şubat süreciniz takip eden yıllarda, 'başörtülerini çıkarmamakta inat eden kızları rehabilite edeceği' iddiasıyla ilahiyat fakültelerinden birisine dekan olan bir zata, görevinin sona ereceği tarihlerde yaptığımız bir sohbette yarı şaka olarak, 'rehabilite işinin nasıl gittiğini' sormuştum.

Bahis konusu zat, 'fırsat buldukça komutana gidiyor ve kızların başörtüleriyle okula girmesine izin vermesi için ricada bulunuyorum' demişti.

Bu cevap üzerine, kızları rehabilite edeceği iddiasını hatırlatarak, 'onlar sizi rehabilite etmişe benziyorlar' dediğimi hatırlıyorum.

Bu anektodun önemi ise şurada: Bahis konusu yer üniversiteye bağlı bir fakülte; dekanın başörtülü kızların derslere girebilmesi için gidip izin istediği kişi, bir komutan... Subay ya da astsubay olan çocuklarının düğününü orduevinde yapan ve görevliler tarafından içeri alınmayan sakallı baba ve başörtülü annelerin hikayelerini çok dinlediğimiz yıllardı o yıllar.

Başörtüsü-türban ayrımı yapılması ve tavşan kulak bağlanan başörtülerinin kabul edilebilir olup, diğerlerinin merdud olduğu gibisinden açıklamalar ise sadece zevahiri kurtarmak için yapılıyordu ihtimal, çünkü uygulamalar arasında ciddi farklılıklar müşahede edilebiliyordu.

Yakınlarımdan birisinin düğünü için gittiğim bir orduevinde standartlara uymayan şekilde sakallı olduğum yorumuyla alınmadığımda gülümsemiş, isyan eden yakınımı 'olur böyle şeyler' diyerek yatıştırmaya çalışmıştım. Yeşilköy'de düzenlenen bir havacılık fuarına, kendisi standartlara uygun şekilde sakallı(!) olan birisi tarafından alınmayışımıza da, beraber gittiğimiz pilot arkadaşımla beraber gülümseyerek katlanmıştık.

Yaşadığım ve duyduğum bunlara benzer her olayda da, şu kahredici soru kafamı kurcalayıp durmuştu: Neden?..

Şuna kesinlikle inanıyorum ki, bu memlekette yaşayan dindar insanlar, şikayet ettikleri birtakım şeyler olmuş olsa da, vatan ve ordu hususunda en az kendisini yurtsever olarak tanımlayanlar kadar, hatta daha fazla hassasiyete sahiptirler.

Bu hassasiyetin yüksekliğini şuradan bellidir ki, son dönemde yaşanan gelişmelerin en çok üzdüğü ve yaraladığı kesim, yine dindar kesimdir.

İçine ya da şadırvanına bomba yerleştirileceği yönünde planlar yapıldığı söylenen camiilerin cemaati bile, konuşulup tartışılan hususlardan ciddi şekilde rahatsızdır.

Çünkü, her ne olursa olsun, ordunun yıpranması, onların isteyebileceği en son şeydir... Geçmiş yıllarda, kendilerine çizilen alanın dışına çıkıp başka başka şeyler hayal etme konusunda oldukça cesur olan birilerinin marifetlerinin bir bir ortaya serildiği günlerdeyiz...

Bu işleri yapmış yani sınırları alabildiğine zorlamış olanların, ordunun genelini temsil etmediğini hepimiz biliyoruz. Bu gelişmeler, ordu-millet kaynaşması dediğimiz şeyin gerçekleşebilmesi açısından belki de bir fırsattır, kim bilir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ekrem Kızıltaş Arşivi