Üniversiteler nasıl adam olur; eğitim nasıl kurtulur?..
YÖK yapıyor, Danıştay bozuyor. “YÖK” eşitliğe yaklaşmak istedikçe, Danıştay; “Engeller aşılamayacak kadar yüksek olmalı” diyor.
İmam Hatipli ezilebildiği kadar ezilmeli!..
Arada diğerleri de gitmiş, ne gam?!..
¥
Türkiye’deki “katsayı” kavgasından “meslek okullular” kadar, “normal lise” denilen gruptakiler de şikâyetçi.
Olmaz ya; diyelim ki “katsayı” adaletsizliği tamamen giderildi. Bu kez de özellikle sözelciler; “Güç bela girebildikleri birkaç bölüm olduğunu... O bölümlerin de farklı alanlardan gelenlerin hücumuna uğradığını, kendilerine yer kalmadığını” söyleyecekler!..
Sistem yamuksa, ne yaparsanız yapın düzgün ve adil bir sonuca ulaşamazsınız!..
Tek tek “lise gruplarını” değerlendirmektense...
Sağlam sistemi oluşturmak gerek.
¥
Öncelikle, bu senenin mümkün olduğunca az hasarla atlatılabilmesi için; YÖK düzenlemesine güvenerek, işi gücü bırakıp üniversite sınavına hazırlananların mağduriyetleri giderilmeli.
Meslek lisesi mezunlarının çoğu; “Katsayı oranlarındaki makasın daraltılmasından” dolayı, işlerini bırakıp, dershanelere yazıldılar.
Aileleriyle birlikte yepyeni bir moda girdiler.
Şimdi devlet; “Pardon, başa döneceksiniz” diyemez.
Ve Meclis “Bu iş benim işim değil” diyemez.
YÖK’ün “A”dan “Z”ye kadarki bütün planlarının; “Haksızlık aşılamayacak boyutta olmalı” zihniyetindeki Danıştay’dan döneceği belli olduğuna göre, bu meselede, Danıştay’ı devre dışında bırakmak gerek!..
Bir de; YÖK’ü devre dışında bırakmak!..
YÖK; boşluk bırakmayacak bir “kanuni düzenlemeyle” devre dışına itilirse, Danıştay zaten devre dışında kalır.
Böyle yapılırsa ne olur?..
Belli; bu kez de, “Anayasa Mahkemesi kanunu iptal eder mi, etmez mi?” tartışması gündeme gelir.
Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve anamuhalefet partisi Meclis grupları ile TBMM üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere ait.
CHP; seçim sürecinde iptal davası açmaya cesaret edebilir mi?..
Belirsiz...
Diyelim ki, İmam Hatip karşıtlığına gem vuramadı ve yürütmeyi durdurma talebiyle Mahkeme’ye gitti...
Hükümet, kanuni düzenlemenin zamanlamasını “iyi ayarlarsa”; Anayasa Mahkemesi bunu gündemine alana kadar, bu yılki sınav geçer gider...
Bu sene kurtarılır.
Sonra?..
Hükümet, gerekli Anayasal düzenlemeyi gerçekleştiremediği takdirde, Anayasa Mahkemesi yapacağını mutlaka yapar!..
Bu arada, büyük ihtimalle bu sene kurtarılmış olur...
O kadar.
¥
Peki, kalıcı çözüm için nasıl bir adım atmak lazım?
Bu meseleye fena halde kafa yormaktayım...
Çabama katkı sağlamak isteyenlere, sütunum açık...
Şimdilik, kafamda oluşturabildiğim modeli; eksiği gediğiyle dikkatlerinize sunmak isterim.
Diyorum ki;
Kâr amacıyla “Özel üniversite” kurmak “serbest” olsa.
Hükümet, birçok alanda “risk alarak” uyguladığı “özel teşebbüsün önünü açma” anlayışına burada da yönelse...
Üniversiteye giriş işini “tamamen” merkezi sınava bırakmasa...
Öğrenci, tıpkı Lisansüstü sınavında (ALES) olduğu gibi, istediği bölüm için gereken puanın bir kısmını “merkezi sınav” yoluyla elde etse...
Diğer kısım için de, yine ALES sınavında olduğu gibi her üniversitenin kendi bünyesinde belirleyeceği “ölçütler” geçerli olsa.
YÖK; (Türk Standartları Enstitüsü gibi) bir “akreditasyon” kurumu olarak kalsa.
Ve “Denetleme işlevi”ni yerine getirse...
Üniversitelerin her bir şeyine, Danıştay kontrolündeki bu “darbe kurumu” karışmasa...
¥
Diyeceksiniz ki; “Durumu olmayan öğrenciler özel üniversitelere nasıl gidecek?..”
Kolay. “Bursluluk” sınavı ne güne duruyor?..
Sınava girilir ve alınan puana göre, “devlet desteği” hakkı elde edilir.
Özel dershaneler, deneme sınavlarında başarılı olan çocuklara “yüzde 100”e varan oranlarda “indirim” yapıyorlar.
Dün Başbakan gururla dile getirdi: 2009 itibarı ile üniversite öğrencilerine ayda 200, Mastır öğrencilerine 400, doktora öğrencilerine ise 600 TL (yaklaşık 400 dolar) “kredi” veriliyor. Öğrencilerin tamamı, burs ya da krediden birini mutlaka alıyor.
Devlet kesenin ağzını biraz daha açabilir... Niye açamasın ki?..
Bilimsel üretim listelerinde ismine pek rastlanmayan 19 Mayıs Üniversitesi’nin katma bütçesi, 2008 rakamıyla 310 trilyon...
Bu parayı, üniversitedeki 20 bin öğrenciye böldüğünüzde, eni konu “özel üniversite masrafı” çıkıyor karşınıza.
Öte yandan; Sakarya Üniversitesi, “uzaktan eğitim” modeliyle parasını pek ala çıkartmakta... Demek ki; her işte devlete yaslanmak gerekmiyor!..
¥
Sistem bu.
Devlet, “fakir ve kabiliyetli öğrencilerin” giderlerini karşılar.
Özel üniversiteler hatta “Sakarya” gibi başında mahir yöneticilerin bulunduğu devlet üniversiteleri, devlet katkısına hak kazanmış “Fakir ve kabiliyetli öğrencileri” kendilerine çekebilmek için yarışır.
Nasıl, “kötü dershaneler”; öğrencilerine sınav kazandıramamalarından dolayı piyasadan çekilmek zorunda kalıyorlarsa, “kötü üniversiteler” de kısa süre içinde “damgalanacak”larından kepenk indirmek mecburiyetinde kalır...
Yerlerini, “iyileri” alır!..
Özel ve vakıf üniversitelerinin önünün açılacağı bir model, eğitimde rekabeti getirir. Rekabet de kaliteyi...
Bu üniversiteler, yurt dışından öğrenci çekebilmek için de birbirleri ile yarışır.
Kültürümüzle yetişen yabancılar, bizim “lobi” gücümüz olur.
Jön Türkler, nasıl Fransız üniversiteleri tarafından “Fransa çıkarlarını” savunmak üzere okutulduysa...
Türkiye üniversiteleri de, Türkiye’ye çalışacak adamlar yetiştirir!..
¥
Kafamızdaki modelin birçok aksak, eksik yönü olabilir...
Her bir şeyi biz düşünecek değiliz ya; birileri de üzerine eklesin kardeşim!..