Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Tek ümmet şuuru (2)

Tek ümmet şuuru (2)

Dünya üzerinde kendilerini “Hz. Âdem’in neslinden gelen kardeşler” olarak görüp, Hz. İbrahim’in önderlik ettiği tevhid akidesine sadık kalmak isteyen Müslümanlar, tek ümmet şuurunu kuşanmak mecburiyetindedirler. Müslümanların zulümden uzak durup adaleti sağlayabilmelerinin sırrı, tek ümmet şuuru ve Allah korkusuyla mümkündür. İslâm’ı anlama ve yaşama hususunda ifrat ve tefrit içine düşenler, tek ümmet şuurunu kuşanamazlar. Tek ümmet şuuru, vasat ümmetten olmanın idrakinde olmaktır. Rabbimiz buyuruyor:
“Ve işte böyle, sizi vasat bir ümmet kıldık ki siz, bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun.” (Bakara Sûresi/143)
İslâm ümmetinin değişmez ve değiştirilemez vasıflarının başında vasat olması gelir. Yani İslâm ümmeti, denge ümmetidir. İslâm emrettiği ibadetlerde Müslümanlara tek ümmet şuurunu kazandırır. Mesela İslâm’ın emrettiği Hacc ibadeti, tek ümmet şuurunun provasıdır. İnsan oralardayken, bir zenci bebeği veya Asyalı bir delikanlıyı; kendi evladından farksız görür. Bir Türkmen dedeyi köylüsü gibi; bir Pakistanlı teyzeyi hemşerisi gibi bağrına basmak ister. Sanki ne zamandır gurbetteymiş de nihayet fırsat bulup memleketine dönmüş gibi hisseder. Bilhassa mazlum Müslümanların perişan hali, insanın içini burkar. Yoksulluğu her halinden belli olan bir Afrikalı, gönlünde hâlâ yakınlarının yasını taşıyan bir Bosnalı, yerleşecek bir yeri olmayıp mescidin duvar dibinde kalan bir Afganlı; bizlere İslâm dünyasının perişan halini hatırlatır. Dünyaya adalet dağıtan bu Ümmeti Muhammed’in bugünkü hali yürek dağlayıcıdır.
Hacc ibadetinin ihya edildiği mevsim, İslâm ümmetinin bir araya geldiği sayılı günler olup aynı zamanda Müslüman kavimlerin aralarındaki suni sınırların sorgulandığı dönemlerdir. Bir Pakistanlıyla İngilizce ile veya Tunusluyla Fransızca iletişim kurmaya çalışmak; ümmetin arasına giren manilerin yalnız coğrafi sınırlar olmadığını hatırlatır. Ümmetten her bir toplumun, bir sömürgeci gücün egemenliği altında özüne yabancılaştırıldığını gördükçe kahrolursunuz. Müslümanlar ne zamandan beridir başsız, idaresizdir. Bunun sonucu olarak da bir enkaz gibi paramparçadır. Dünyanın her yerinde Müslümanların hor görüldüğünü, canının, malının, ırzının hiçbir değer taşımadığını düşündükçe, bu gariban ümmete karşı merhametiniz artar. Buna karşın, çarşılarda Müslüman halkların çoğunlukla gayrimüslimlerin ürettiği malları sattığı ve satın aldığını görür, rahatsız olursunuz. Piyasaların en kalitesiz mallarının Müslüman halklara kakalandığını görmek insanın içini burkar. Üstelik bunlardan çoğunun Müslümanlara zulümde en ileri giden ülkeler olduğunu bilmek ise insanın yüreğine ateş düşürür. Namaz seccadesi, başörtüsü, takke, tesbih gibi ibadetle ilgili eşyaları dahi, Doğu Türkistanlılara en büyük zulümleri yapan Çinlilerden almak, hakikaten bir Müslüman’ın zoruna gitmeyecek gibi değildir.
İslâm, görüldüğü gibi, kabileleri, kavimleri dışlamaz, bilakis kavimlerin İslâm’a hizmet yarışında, din şuuru (ümmet) içinde tanışmasını ve dayanışmasını öngörür. Elbette milli din tezine karşıyız. Çünkü İslâm, herhangi bir kavmin kabuğuna girecek kadar dar bir din değildir. Dinimiz evrensel ve cihanşümuldur. O’na milli özellik vermeye kalkışmak, tamamen bir Yahudileşme alâmetidir. Kavimlerin, kabilelerin İslâm’a ihtiyacı var, İslâm’ın değil. Allah(cc) bu dini en güzel şekilde tamamladı ve kıyamete kadar koruyacak olan da yine O’dur. Müslümanlar bulundukları yerlerde ayrı meşrep halinde olsalar bile tek ümmet şuuruyla hareket etmek mecburiyetindedirler. Tek ümmet şuurundan mahrum olanlar, mezheplerine ve meşreplerine mensup olmayan din kardeşlerinin hizmetlerini meşru görmezler. Oysa ki İslâm toplumunda herkes birbirinin din kardeşidir. Tıpkı namazda saf tuttukları ve beraber oldukları gibi, kendi aralarından seçtikleri ehl-i hal ve’l akd (imam, halife, emir sahibi, veliyyül emr) yetkilisinin başkanlığı altında dünya ve din işlerini yürütürler. Allah’ın dinini yaşamaya çalışırlar. Onların önderleri kendileri gibidir, hiçbir üstünlüğü yoktur ve onların bey’atleriyle seçilmişlerdir. Namazdaki imam gibi yetkileri sınırlıdır ve o Allah’a itaat ettiği müddetçe mü’minler de ona itaat ederler. Mü’minler ümmet ve medeniyet sahibi kimselerdir. Yani mensup oldukları bir medeniyetleri ve ümmetleri vardır. Müslümanlar olarak tarih sahnesinde yeniden ümmet ve imamet ayrılmazlığı minvali üzere medeniyetimize kavuşmamız, tek ümmet şuurunu kuşanmamızla mümkündür. Müslümanların ümmet olarak bütünlüğüne, birliğine dikkat etmemiz ve sürekli dayanışma içinde olmamız gerekir..
İslâm ümmeti bir bütündür. Bundan dolayı İslami kimlik etnik kimlikten önce gelir. Ama ne yazık ki 19. yüzyılda Batı’dan ithal edilen kavmiyetçi anlayışlar ve sömürgeci güçlerin etnik kimliklere göre İslâm coğrafyasını küçük parçalara ayırmaları İslam ümmetindeki bütünlüğü bozmuştur. Müslümanlar kendi iradeleri dışında ve genellikle etnik kimliklere göre belirlenen sınırların içine hapsedildiler. Sonra bu küçük parçaların içindeki etnik unsurların her birinin başına kendilerini yeterince meşgul edecek meseleler çıkarıldı. Ayrıca birbirleriyle irtibatları da zorlaştırılarak birbirlerinin dertleriyle dertlenmeleri engellendi. Dolayısıyla artık düşünceleri de kendi iradelerinin dışında çizilmiş olan bu sınırların içine hapsedilmiş oldu. Bu durum tek ümmet bilincinin büyük zarar görmesi hatta neredeyse tamamen kaybolması sonucunu doğurdu. Ancak bizim bugün İslâmi bilinçlenmeye öncülük etme iddiasındaki insanlar olarak en azından düşünce ve ilgi alanımızı bu sınırların dışına taşırmamız ve bu sınırları tüm dünya Müslümanlarını kapsayacak şekilde genişletmemiz gerekiyor. Eğer kafalarımızda oluşturulmuş bu sınırları atamaz, sınır tanımayan bir ümmet bilincine kavuşamazsak İslâmi bilinçlenmeye öncülük iddiamız tamamen sözde kalır. Tek ümmet şuurunu kuşanmamız, imanımızın gereğidir. Nasıl ki Rabbimiz bir tektir, aynı şekilde mensup olduğumuz İslâm ümmeti de öyle bir tektir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi