Yönetim biçimleri ve Türkiye
Tarih boyunca ve halen uygulama safhasında olan beşeri yönetim şekilleri köklü farklılıklar arz etmektedir. ABD farklı bir yöntemi uygularken, onun hemen yanı başındaki Küba tamamen zıt bir anlayış sergilemektedir. İsrail’in uyguladığı idari yapı ile sınırındaki Suriye nin baas anlayışı büyük farklılıklar göstermektedir.
Tarihe beşiklik etmiş bu topraklarda ise, sahsına münhasır vesayet anlayışı eleştirilerine maruz kalan bir yapı vardır. Demokratikleşemeyen Cumhuriyetimiz, istikrar unsuru olması beklenirken siyasi çalkantılara sürekli gönüllü mekânlık eden talihsiz bir görüntü arz etmektedir.
Çelişkiler yumağı Türkiye Cumhuriyeti siyasi ve idari yapısının hali pür melaline bakmadan önce beşer aklının siyasi ve sosyal kavramlarını kısaca irdeleyelim.
Liberalizm: Liberalizm, özgürlüğü birincil politik değer olarak ele alan bir ideoloji, politika geleneği ve düşünce akımıdır. Rekabetin piyasayı yönetmesi gerektiğini söyler.
Marksizm: " bilimsel sosyalizm" olarak bilinen ideolojinin kurucu isimlerinden Karl Marx'ın görüşlerini temel alan öğretinin genel adı. Marksist teoride komünizm, kapitalizmin yerini alacak ve daha sonra komünist yapı kendiliğinden söneceğinden sosyalizme dönüşecek bir topluma işaret eder.
Leninizm: Marksizm üzerine kurulmuş politik ve ekonomik bir teoridir. Marksizm’in bir kolu ve aşaması olarak ele alınır.
Komünizm: Sosyal örgütlenme üzerine bir kuramsal sistem ve üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı bir politik harekettir. Komünizm sınıfsız bir toplum yaratma amacındadır. Buna göre özel mülkiyete dayalı kapitalist toplumun yerine meta üretiminin son bulduğu komünist toplum geçecektir.
Faşizm: Aşırı milliyetçi, antidemokratik ve antikomünist bir ideolojiye ve otoriter siyasi bir yapıya sahip bütün politik hareketler ve egemenlik sistemleri ifade eder.
Kapitalizm: Kapitalizm, özel mülkiyetin üretim araçlarının ağırlıklı bir bölümüne sahip olduğu ve işlettiği; yatırım, dağılım, gelir, üretim ve mal ve hizmet fiyatlarının piyasa ekonomisinin belirlediği sosyal ve ekonomik sistemdir. Bu sistemde genellikle bireylerin ya da grupların oluşturduğu tüzel kişiliklerin ya da şirketlerin emek, yer, üretim aracı ve para ticareti yapabilmeye hakkı vardır.
Emperyalizm: Bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır.
Feodalizm: Başta Ortaçağ Avrupası olmak üzere tarihin birçok evresinde rastlanan toplumsal, siyasal ve ekonomik örgütleniş biçimidir.
Laisizm: laiklik demektir. Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını öngörür. Türkiye’deki uygulanışı ise, şahsına münhasır özellikler arz etmektedir. Laiklik ise laisist düşünüşle yapılan uygulamaların adıdır.
Sosyalizm: Sosyalizm veya toplumculuk, iktidar ve üretim araçlarının halk tarafından kontrol edildiği bir toplum fikrine dayanan bir düşünce sistemidir.
Demokrasi ise: Tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Demokrasiye farklı atıflar yapılmıştır. Bunlarda: Çoğunluğun yönetimi, Azınlık haklarını güvenceye alan yönetim; Fakirin yönetimi; Sosyal eşitsizliği yok etmeye çabalayan yönetim; Fırsat eşitliği sağlamaya çalışan yönetim; Kamu hizmetinde bulunmak için halkın desteğine dayanan yönetim şeklinde özetlenebilir. Şimdi konuşulan ise; hangi yönetim şekli değil, hangi demokrasi şeklidir. Kat edilen mesafe insanlığı buraya getirmiştir.
Demokrasinin araçları: parlamento, siyasi partiler, anayasa, sivil toplum örgütleri ve kolluk kuvvetleridir. Bizim gibi ülkelerde bu araçlar yerli yerine oturamamıştır. Parlamentonun sayısal çoğunluğu her zaman yeterli sayılmamakta, siyasal çoğunluk diye bir kavram aranmaktadır.
Siyasi partiler kanunu bir türlü değişmediği için memlekette siyaset vesayet altındadır. Koca Avrupa’da yıllar önce birkaç parti kapatılmış olmasına rağmen, bizde ise iki kişide birinin oyunu alan iktidar partisi bile kapatılmayla karşı karşıya kalabilmekte, memleket partiler çöplüğüne döndürülmektedir.
Darbe anayasaları bir türlü değişememekte, değişmek istenince ülke yeni bir darbe tehdidi ile karşı karşıya kalabilmektedir. Darbeciler de, darbe planları yapanlarda mahkemelerde yargılanamamaktadır. Sivil toplum örgütlenememekte, örgütlenenlerde rahat bir çalışma ortamı bulamamaktadır.
Şurası bir gerçek ki demokrasi yolunda daha kat edecek çok yolumuz vardır. Darbecileri yargılayamadığımız ve cunta heveslilerini afişe edemediğimiz sürece yolumuz uzun ve daha da çilelerle dolu olacaktır. Kendimize onurlu bir hayat, çocuklarımıza özgür bir gelecek oluşturmak istiyorsak mücadeleyi asla bırakmadan, yılmadan ve yorulmadan koşturmaya mecburuz.
Allaha emanet olunuz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.