Başbuğ'un açıklamaları
Genel kurmay başkanı İlker Başbuğ’un habertürk yazarlarına yaptığı açıklamaların yankıları sürüyor.
Başbuğ’un açıklamaları mensubu olduğu kurumu savunmaktan ziyade hükümete ve kamuoyuna mesajlar ihtiva ediyor.
Demokratik bir ülkede askerin zırt pırt konuşması doğru değil. Çok konuşmak çok etkilemek anlamına gelmiyor. Çoğu zaman çok konuşmak sözün ağırlığını da ortadan kaldırıyor.
Eskiden asker konuştuğu zaman daha bir dikkatle dinlenirdi.
Herkes söylenenlerle, söylenmek istenenleri anlamaya çalışır,ciddi analizler yapılırdı.
Zamanla o dikkat ve ciddiyetin yerini tam bir laubalilik aldı.
Genelkurmay başkanları artık eskisi kadar ciddiyetle dinlenmiyor.
Bunun bir sebebi çok konuşmaksa, diğer bir sebebi de, konuşmaların –gerçeklik- değerinin gittikçe azalmasıdır.
Başbuğ’un boru dediği şey lav silahı çıktı.
Kağıt parçası diye hafife aldığı belgenin, Albay Dursun Çiçek’e ait olduğu anlaşıldı.
Daha dün Amirallere suikastle ilgili iddianamelerde tek satır yok, bunun hesabını kim verecek demesine rağmen iddianamenin tanzim edildiği, genelkurmay başkanının beyanının gerçeği yansıtmadığı anlaşıldı.
Konuştuktan birkaç saat sonra sözleri çürütülen bir Genelkurmay başkanı kimseyi kolay kolay ikna edemez.
Açıklamaların nirengi noktasını ise, Genel kurmay başkanının bir soruya verdiği cevap oluşturuyor. Başbuğ, 'TSK'dan niçin bu kadar bilgi sızıyor?' sorusuna, 'sızmalar her kurumda olur, biz teknolojiye uyum sağlamaya çalışırken demek ki bazı şeyleri gözden kaçırmışız' diye cevap veriyor. Bu beyan, şimdiye kadar medya’ya düşen, Yargıya intikal eden belge ve bilgilerin askere ait olduğunun ikrarı anlamına geliyor. Daha hala ayışığı, yakamoz, ıslak imzalı belge, balyoz gibi ihanet planlarının uydurma olduğunu söyleyenlerin teknolojiye uyum sağlayalım derken bazı şeyleri gözden kaçırmışız diyen Genelkurmay Başkanı'nın sözlerini iyi anlamaları lazım.
Başbuğ farkında olmadan teknolojiye uyum sağlamaya çalışırken güvenliği ihmal etmişiz, belgeler ondan dışarı sızdı diyerek, belgelerin menşei ile ilgili tartışmalara son noktayı koyuyor.
Diğer taraftan, sabrımız taşıyor gibi ifadelerin ne manaya geldiğini izah ederken, bizim de bildiğimiz çok şey var, kamuoyu ve yargıyla paylaşırız gibi aba altından sopa gösterici tavırlar yakışıksızdı.
Başbuğ’un bildiği şeyler herhalde sağda solda yazı yazan, TSK'ya dönük eleştirilerde bulunan yazarlarla ilgili değil. Belli ki mesaj HaberTürk üzerinden başka bir adrese gönderiliyor. Başbuğ baştan beri TSK'ya karşı bir asimetrik savaş yürütüldüğünü söylüyordu; bu defa arka plana işaret ederek bunun sistemli, kurumsal bir saldırı olduğunu da ima ediyor.
Her ülkede askerden, askerlikten haz etmeyen insanlar olabilir. Şüphesiz Türkiye’de de mebzul miktarda askerden hoşlanmayan insan var. Kimi askerin sillesini yediği için şahsi sebeplerden, kimi ideolojik hedeflerine engel gördüğü için ideolojik sebeplerden asker karşıtı olabilir. Bunların hepsini aynı sepete koymak mümkün değil. Bir de, siyasete karıştığı, ideolojik ayrımcılık yaptığı için askerden hoşlanmayanlar var. TSK nın bütün bunları ayrı ayrı değerlendirmesi lazım. Askerden her hoşlanmayan haksız değildir. Haklı hoşnutsuzlukların sebeplerine eğilmeden,biz nerede yanlış yapmışız demeden TSK'nın itibarı korunamaz. Bugün insanlarımızın bir kısmının içini kanatan uygulamaların arkasında hep askerin imzası var. Başörtüsü sorunu, Kuran kursu, katsayı gibi sorunlar kimin topluma hediye ettiği sorunlar acaba? İnsanların siyasete karışmayın, ayrımcılık yapmayın, darbelerle, andıçlarla, psikolojik operasyonlarla millete tuzak kurmayın demesi niçin düşmanlık olsun. İnsanın gerçek dostu insana yanlışını gösterendir. Askerin yanlışlarını gösterip, bunları yapmayın diyen herkesi aynı kefeye koymak haksızlıktır. Başbuğ her kurumda yanlış yapanlar olabilir diyor, ama nedense o yanlış yapanlar muhafazakar veya milliyetçi değilse, her hangi bir müeyyidenin muhatabı olmuyor. Başbuğ o kadar muvazzaf subayın, genç teğmenin Doğu Perinçek ile niçin aynı yerde olduğunu da izah edebilir mi?
Haklı eleştirileri, asker düşmanlığı baskısıyla kimse susturamaz.
Toplumu ikna etmenin yolu, sivil yönetime saygı, demokrasiye bağlılık ve yargıya güvendir.
İşini yapan bir Ordu’ya kimse saygısızlık etmez Başbuğ müsterih olsun.