Talabani’nin ziyaretinin analizi
Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin önündeki en önemli eşik, Talabani’nin yaptığı ziyaretle aşılmış ve iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceğini şekillendirme hususunda önemli bir aşamaya varılmıştır.
Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerin yeniden şekillendirilmesi yönünde aşılan eşikle birlikte, Irak’ın kuzeyindeki Bölgesel Kürt Yönetimi ve ABD-israil-AB egemen mihverin Türkiye konusundaki tezlerinin masaya getirilmesinin de önü açılmıştır.
öte yandan, Talabani’nin ziyaretini vesile ederek Barzani idaresindeki özerk Kürt Yönetimi ile doğrudan ilişkileri geliştirme sürecine girilecek olması, Türkiye’nin PKK ve Kürt sorununu kaşıyan odaklara karşı daha kestirme çözümler üretmesinin kapısını aralayacaktır. Dolayısıyla, Barzani ile girişilecek olan yakın ilişkiler sayesinde, PKK terör örgütü ve onun “bilinen” hamilerine karşı önemli bir üstünlük kazanılacaktır. Aslında, bu ziyaret ve arkasından gelişen “yakın ilişki atmosferi” sayesinde, terör ve Kürt sorununda inisiyatif rahatlıkla Türkiye’nin eline geçebilir.
Talabani’nin Türkiye’ye davet koşulları ile Türkiye’ye geliş şartları tamamen birbirine tezat teşkil etmekle ve Türkiye’yi bağımlı ilişkiler atmosferine mahkûmmuş gibi göstermekle beraber; Türkiye’nin “Kürt” kimliğini sahiplenişi, Irak’taki Kürt akrabalarıyla herhangi bir sorununun olmadığını teyit edişi ve Barzani ile Talabani’ye karşı mesafeli duruşunun kökeninde PKK terör örgütüne verdikleri desteğin bulunduğunu bir kere daha dünyaya ilan etmesi, önemli bir kazanım olarak kabul edilebilir. Zira, bu ince ayar sayesinde Türkiye, sadece Irak ve Türkiye kamuoyu nezdinde değil, tüm dünya kamuoyu nazarında önemli bir destek elde etmiştir. Zaten, “kamuoyu yönetimi” hususunda sergilenen başarılı hamleler sayesinde 25. sınırötesi operasyona karşı neredeyse bütün dünyanın desteği alınmıştır. O nedenle, Talabani’nin Türkiye’ye davet edilmesi ve Barzani’ye ise yeşil ışık yakılması, Türkiye siyasetinin önemli bir başarısı olarak görülebilir.
Açıkçası, sınırötesine yapılan son operasyonlarda sergilenen özgün ve başarılı çıkışlar Irak’la yürütülmeye başlanan yeni ilişkilerde de sergilenebilirse, Talabani ile Barzani’nin Türkiye’de ağırlanmasından hiçbir şekilde korkmamak gerekir. Ancak, unutulmamalı ki; “egemen” mihverin yaygınlaştırmaya çalıştıkları, sömürgeci emperyalizm (neo-emperyalizm) ağzını açmış, Türkiye’nin yapacağı hataların zamanını beklemektedir. Dolayısıyla, Barzani ve Talabani’yle girişilen yakın ilişkilerin arkasındaki asıl gücün “ABD-israil-AB egemen mihveri olduğu” gerçeği, hiçbir şekilde hatırdan çıkarılmayarak hareket edilmelidir. Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) asıl hedefinin Türkiye olduğu gerçeği hatırdan çıkarılmazsa, “bölgesel ve küresel ilişkilerde” daha akılcı, dengeli ve hesaplı davranabiliriz.
Açıkçası, ABD’nin işgali altındaki Irak’ta inşa ettiği tek istikrarlı bölge konumundaki Kuzey Irak’a Türkiye’nin girerek “terörist avı” yapmasına müsaade edilmesi, basit bir diplomatik ilişkilerin neticesinde gerçekleşmiş değildir. Talabani’nin ziyaretini, Türkiye’ye verilen bu taviz(!) çerçevesinde düşünecek olursak; çok sayıda yazarın değindiği gibi, 2008 yılından itibaren, Kürt sorununa siyasi çözüm bulma noktasında, Türkiye’ye ciddi anlamda dayatmalarda bulunulabilir. işte, Talabani ve Barzani’nin Türkiye’ye gelmelerinin önünün açılmasına bu beklentiler bağlamında bakıldığında, Türkiye ile Irak arasında başlatılan yeni ilişki biçiminin epeyce riskli olduğunu da dillendirebiliriz.
Söylentilere bakılacak olursa; Başbakanımız Sayın Tayyip Erdoğan’ın 6 Nisan 2008 tarihinde “Kürt sorununu çözmeye yönelik” açıklayacağı paket bize çoğu şeyi açıklayacaktır. Eğer o reform ve destek paketinde ortaya koyulacak olan iktisadi, kültürel, sosyal ve siyasal vaatler Kürt kökenli Türk vatandaşlarımızı tatmin edecek düzeyde olursa, Türkiye’yi karıştırmak isteyen iç ve dış mihrakların hayalleri suya düşecektir. Hiç kuşkusuz, ortaya koyulacak olan reform ve iyileştirme paketi ne derece tatmin edici olsa da, şayet iç ve dış kamuoyunun yönetilmesi noktasında başarılı adımlar atılamazsa, söz konusu paket rahatlıkla Türkiye’nin aleyhine çevrilebilir. Başarılı bir şekilde yürütülen hava ve kara operasyonlarının sonucunda ortaya sürülen “ABD istedi diye çekildiler..” iddiasının Türkiye’nin imajına ne derece zarar verdiği gerçeğinden hareket edersek, “diplomasi ve kamuoyunun yönetimi” hususunu da reform paketiyle birlikte iyi kullanmanın ne derece gerekli olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır.
Sonuç olarak, Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Türkiye’ye yaptığı “çalışma ziyareti”nin neresinden bakarsak bakalım, yeni süreç, Türkiye’nin lehine işleyecek olan gelişmelerin kapısının aralanması için çok önemli bir vesile olmuştur denebilir. Yeter ki, “egemen” mihver ile olan yakınlığımızı, soğuk savaş döneminin bağımlılık ilişkilerinden sıyrılmış bir siyasi yaklaşımla yürütme başarısını gösterebilelim. Bu çizgiyi tutturabilmemiz halinde; ne PKK terörü, ne Kürt sorunu ve ne de diğer zayıf noktalarımız Türkiye’yi “hasta adam” konumuna düşürmek amacıyla kullanılamayacaktır. Mesela; Irak’ın işgali sürecinde sergilediğimiz bağımsız tavır, her ne kadar mukabil cezalandırmalarla cevaplandırılmak istenmişse de, “egemen” mihverin bu coğrafyada Türkiye’ye olan bağımlılığı sebebiyle, “cevap verme”, bir şekilde “cevaz verme”ye inkılap etmiştir. Bu örnekten yola çıkarsak, özellikle ABD ve israil’in bu bölgede içine düşmüş oldukları çıkmazlar göz önünde bulundurularak politika geliştirilebilirse; ne Talabani’nin ziyareti, ne Kürt halkının hamiliğine soyunulması ve ne de bağımsız çıkışlar yapılması Türkiye’nin önünün tıkanması için bir vasıta olarak kullanılamayacaktır. O nedenle, Talabani’nin ziyaretini doğru okuyabilirsek; bu ziyareti, Türkiye’nin Kürt kartını oynaması için çok önemli bir fırsat olarak değerlendirmemiz yanlış olmayacaktır.