Dick Cheney’in Ortadoğu Ziyareti ve Türkiye..

Dick Cheney’in Ortadoğu Ziyareti ve Türkiye..

Başkanlık yarışına hazırlanan ABD siyasetçileri, Başkanlık seçimleri yaklaştıkça, “tribünlere oynama” tarzı çalımlarına daha fazla yoğunluk kazandırmayı sürdürüyorlar. Halen icranın başında olan Cumhuriyetçilerin ve dolayısı Başkan George Bush tayfasının şaşırtıcı, şoke edici, tehdit edici, restleşici ve hatta bazen imrendirici çıkışlarının “dozajı aşan” oranlara yükselmesini bu bağlamda değerlendirmemiz yanıltıcı olmayacaktır. Aynı durum Demokratların verdikleri mesajlar ve yaptıkları taahhütler için de geçerlidir. O nedenle, özellikle 2008 yılını kapsayan zaman dilimi içerisinde, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkileri daha çok “tribünlere oynama” ve “politik pazarlıklar” zemininde değerlendirmek gerekiyor. Kuşkusuz bu tarz bakış açısının zorlukları olmakla birlikte, diplomasinin esnek olmayan kuralları dışına çıkılarak, esnek politika anlayışı devreye girdirilebilirse, “danışıklı mesajlarla” her iki taraf için önemli kazanımlar sağlanabilir.
Açıklıkla ifade edelim ki; Başkanlık seçimlerini kazanma şansları iyice azalan Cumhuriyetçilerin yeniden ABD Başkanlığını kazanabilmeleri için, ABD’deki Ermeni, Rum ve Yahudi lobilerinin her birinin bölünmüş durumdaki güçlerinin desteğinden ziyade, İslâm dünyasında ciddi anlamda ağırlığı olan Türkiye’nin Genişletilmiş Ortadoğu Coğrafyası’nda ABD politikalarına destek vermesine ihtiyaç duymaktadırlar. Zaten bu nedenle, Türkiye’nin önünde önemli fırsat kapıları açılmış bulunuyor. Bu fırsatı değerlendirebilmek ve Türkiye’nin içinde bulunduğu zorlu atmosferi defedebilmek için, kesinlikle sadece “kuru mesajlara dayalı” olarak ABD politikalarına destek çıkışları yapılabilir. çünkü Cumhuriyetçilerin durumunun pek iç açıcı olmadığını, kötüye gidişlerinin temelinde Afganistan ve Irak’taki başarısız işgallerinin olduğunu çok iyi bilen Yeni Muhafazakârlar (Neo-Con’lar), yeniden iktidara gelebilmelerine vesile olacak desteğin Türkiye’nin inisiyatifinde olduğu gerçeğinin farkında hareket ederek, Türkiye’nin taleplerine açık kapı bırakmış bulunuyorlar. önce Savunma Bakanı Gates’in, arkasından da Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin Türkiye’yi ziyaret etmeleri bu çerçevede değerlendirilebilir.
ABD yönetimi, aynı tavizkar davranışı Filistin sorunu için de sergileyerek, Hamas ile El Fetih’in anlaşmalarına yeşil ışık yakmıştır. Böylece, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin Ortadoğu ülkelerini ziyaret tarihine rast gelecek şekilde, Filistin’deki rakip gruplardan Hamas ve El Fetih anlaştırılarak Filistin’in yeniden birleştirilmesi sağlanmak istenmiştir. ABD Yönetimi, bu konuda olabildiğince esnek davranarak, Kasım 2008’de yapılacak Başkanlık seçimleri öncesinde, Ortadoğu’nun en netameli sorunu konumundaki Filistin meselesinde bile “tribünlere oynama”dan kaçınmamıştır. Aynı durum İsrail’in tavır değişikliği için de geçerlidir. Hakikaten İsrail’in, Filistin meselesi gibi “kendisi açısından” hassas, riskli, can alıcı, vazgeçilemez ve taviz verilemez bir konuda bu derece keskin dönüş yaparak Gazze ile Batı Yaka’nın bütünleştirilmesine göz yumması, olsa olsa, sadece “politik pazarlıklar”ın ürünü olabilir. Filistin topraklarını gasp ederek orasını yurt edinme yolunda hiçbir fedakârlık ve hesaplaşmadan kaçınmayan İsrail’in verdiği bu tavizin farklı versiyonları bu defa Türkiye’den de istenmektedir. Türkiye, özellikle iç istikrarının muhafaza edilebilmesi için, can havline düşmüş olan ABD Yönetimini “geçici bir süreliğine de olsa” yatıştırmak zorundadır.
Açıklıkla ifade edelim ki; İsrail’in, bölgesindeki özel hesapları, ABD’deki Neo-Con tayfayla girdiği yakın ilişki ve Büyük Ortadoğu Projesi’nden (BOP) “özel” beklentileri sebebiyle, George Bush’un “tribünlere oynama” politikalarının gereği olarak, Filistin’in “geçici olarak” bütünleştirilmesine yeşil ışık yakması nasıl ki belli ölçüde anlaşılabilmektedir. Söz konusu Türkiye olunca, kesinlikle duygusal değerlendirmelere sapılmamalıdır. Ancak, bu tarz pazarlıklara girilmesi halinde, Türkiye’nin ciddi anlamda dikkatli ve hesaplı davranması kaçınılmaz bir durum arz etmektedir. çünkü Türkiye söz konusu olunca; hem istenen tavizlerin büyüklüğü, hem geri dönülmesi mümkün olmayabilecek bir tehlikeli yola girilmesinin ihtimal dahilinde olması, hem neticede Türkiye’nin İslâm dünyasından tamamen koparılarak paramparça edilmesine giden yolun açılmasına çalışılması ve hem de Türkiye’nin hiçbir “somut” menfaatinin bulunmaması nedeniyle, Türkiye’nin gireceği “politik pazarlıklar”ın rengi ve ağırlığı kaldırılamayacak derecede koyu ve ağır olabilir. O nedenle, kesinlikle, ABD’deki Başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçilerin işine yarayacak derecede sıcak çıkışlar yapmanın ötesinde herhangi bir tavize sapılmamalıdır.
Sonuç olarak durum şundan ibarettir: ABD’de Kasım 2008’de yapılacak olan Başkanlık seçimleri öncesinde, Cumhuriyetçiler ile Yeni Muhafazakârların ve hatta İsrail’in menfaatleri gerçek anlamda risk altına girdiği için; ABD, Ortadoğu’daki açmazların halli noktasında, Türkiye’nin açık desteğinin dünya kamuoyuyla paylaşılmasını istemektedir. Ayrıca, “enerji kaynaklarının kontrolü, İran’ın kendine buyruk halinin değiştirilmesi, Kürt sorununun siyasal zemine taşınması, Afganistan’a asker gönderilmesi, İsrail’in özel beklentileri, Irak’ın istikrarsızlığının giderilmesi vs. gibi” başka istekleri de sesli bir şekilde dillendirilmiştir. ABD, söz konusu isteklerinin karşılanması noktasında, Türkiye’ye karşı tam anlamıyla tavizsiz davranmıştır. İşte bu somut gelişmeler karşısında, şu öneride bulunuyoruz: Türkiye, Dick Cheney vasıtasıyla en üst seviyede dillendirilen istek ve taviz taleplerinin “politik pazarlıklar” çerçevesinde değerlendirilmesi ve söz konusu pazarlıklara “ince ayar” yapılması hususunda olabildiğince dikkatli, ölçülü ve yatıştırıcı bir şekilde davranmalıdır. Zira Türkiye, halihazırda yaşamakta olduğu iç kaos ortamından kurtulmak istiyorsa, mutlaka ABD ve İsrail’in desteğini almak zorundadır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi