“Demokrasi ve Atatürk İlkelerine Saygı Yürüyüşü”nü Eleştirir
Hiç unutmam Ankara hakim ve savcıları ile Adalet Bakanlığı’ndaki hakimleri aynı gerekçelerle yürüyüşe katılmaya zorlamışlardı.
Nedeni ise, Hasan Mezarcı hakkında açılan Mustafa Kemal’e hakaret davası.
Hakimler hem yargılayacaklar hem de yargılayacakları kişi aleyhine yürüyecekler!..
Paşa paşa bizler de yürüdük...
Ne alakası var demeyin bal gibi var...
Zamanın Ceza İşleri Genel Müdürü bizi odasına çağırarak demişti ki, bu yürüyüşe katılmak istemeyenler sonucuna katlanır...
Ve bizler de bağlılıklarımızı resmi tarikat haline getirdikleri dergaha bildirdik.
Gitmeseydik ne mi olacaktı?
Öğretim üyesi Dr. Selçuk Özdağ’ın başına gelenler bizim de başımıza gelirdi.
Ne olmuş Selçuk Özdağ’a?
Efendim öylesi kutsanmış bir yürüyüşü tertipleyenler babında rektör efendiyi eleştirdiğinden işinden oldu. Oldu da neyse, mahkemeden almış olduğu yürütmeyi durdurma kararları da işe yaramadığından hukuk savaşı veriyor.
Bazı daireler...
Takip ediyorum, raflarında yılları bekleyen dosyalar varken bakmışsınız ki katsayı veya başörtüsü veya dinle imanla alakalı dava varsa hemen öne alırlar.
Eksik olmasınlar, gereğini yapıp acilen gönderirler...
Gerçi öne alma diye bir uygulama vardır.
Daireye mazeret bildirildiğinde o mazeretin ciddi olması halinde dosya öne alınabilir.
Mazeretlerin en önemlisi zamanaşımı veya sağlıkla ilgili bir sorun olması lazım.
Selçuk’un davasında o yok ama resmi ideoloji var.
Daha önemlisi daha kutsanmış...
Her neyse biz yine de hakim ile hekimin taktirine karışmayalım....
Bir başka olayı anlattığımda Selçuk kardeşim haline şükredecek.
Beterin beteri varmış diyecek...
Bir yazıda gördüm.
Başçavuşun eşi 10 Kasım törenine katılmamış.
Sormuşlar Başçavuşa.
O da eşinin rahatsız olması nedeniyle bu merasime iştirak edemediğini savunmasında yana yakıla anlatınca, hakkında verilen karar ilginç:
“10 Kasım gibi bir merasime katılmama nedeni ancak ölüm olabilir, eşi 10 Kasım merasimine katılmayan bir personelin şerefli Ordu saflarında yeri yoktur. Bu nedenlerle görevinize son verilmiştir."
Son vermek neyse de ondan sonrası!
Sürekli takip ve de açlığa mahkumiyet.
Eşin nasıl törene katılmaz!
Dedim ya, beterin beteri var.
Dr. Selçuk Bozdağ gibi değerli bir ilim adamını sırf rektörü eleştirdi diye görevden atma olayı yeni değil. Profesör Servet Armağan hocanın da hikayesi daha ilginç.
Kendisi üst seviyede hukukçu ama hakkını alamadı...
Almaz dedimse de vermediler...
Onu da rektörlük görevinden aldıklarında mahkemeden almış olduğu iade kararını YÖK tınmamıştı(bu olaya Ankara Başsavcı Vekili iken şahit oldum). Tınmayınca da YÖK yetkilisi suç işlemişti ama, yargılanmak için yine müsaade YÖK’ten alınacağından sonuç yine aynı kapıya çıktı.... Hem adaletin hem de insan haklarının yattılar üzerine.
Devir o devirdi... O zaman olurdu.
Bu zamana gelince YÖK kılı kırk yarıyor.
Madem yapınca oluyor o halde siz de mahkemenin kararını dinlemeyin!
Cumalara gitmeyen bilim adamalarının da işlerine son verin!
Veya şerefe kadeh kaldıranları cezalandırın!
Madem yapınca oluyor yapın...
Değil mi ki her insanın kutsadığı bir şey var, diğeri onu kabullenmezse o zaman kimin kime gücü yeterse. Hani hukuk devletiyiz ya!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.