Halkçılar Yine Irkçılarla İttifak Halinde mi?
Üzülerek ifade edelim ki, bir hukuk tarihçisi olarak, bugünlerde 50’li yıllarda oynanan ve dindarları hedef alan siyasi bir oyunun yeniden oynanmak istediğini esefle müşahede ediyorum.
Ben bir ilim adamı olarak siyasetle alakam yok; ancak Türkiye’de yaşayan Müslüman milletimize tarihimizin aynalarına yansıyan bazı acı tecrübeleri hatırlatmak milli bir görevimizdir. Önce 1950’li yıllarda olanları hatırlatalım.
Halk Partisi, hiçbir zaman gelemediği iktidar koltuğuna o zamanki milliyetçi bir parti olan Millet Partisini basamak yapmaya çalışarak ve onları da cinayetine ortak ederek gelebilmiştir. Maalesef 1960 ihtilaliyle bu amacına kavuşmuştur ve mevcut dindar sayılabilecek Menderes Hükümetini ırkçılarla ittifak ederek devirmekte başarılı olmuştur. Şu anda yani 2010 yılında mevcut olan ve bazı eksiklikleri olsa dahi, Türkiye’yi dünya gücü haline getiren Cumhuriyet Hükümetini, aynı oyunlarla ve bazı askeri personel ve bir kısım yargı mensuplarıyla işbirliği halinde devirmeye çalışmaktadır. Yalnız bugünün o günlerden bazı farkları bulunmaktadır; bunu unutan bazı ahmaklar hâlâ Türkiye’de maalesef yaşamaktadırlar.
Birincisi; Türk Milleti artık uyanmıştır; çapulculara ve maneviyat düşmanlarına fırsat vermeyecek kadar basiretlidir.
İkincisi; Türk Ordusu içinde vatanını ve milletini seven komutanlar vardır ve içlerindeki mikropları ve virüsleri medya aracılığıyla millete duyurabilmektedirler. İnşallah yargının içinde de anti-virüs programı vazifesini icra edecek hâkimler ve savcılar çıkacaktır.
Üçüncüsü; Allah’a şükür, teknoloji, gizli hiçbir şeyi olduğu yerde bırakmayacak kadar gelişmiştir. Kirâmen kâtibîn gibi her şeyi kaydedebilmektedir.
Burada 1950’lerde Demokrat Parti’yle uğraşan iki parti hakkındaki değerlendirmeleri hatırlatalım:
1) Cumhuriyet Halk Partisi: Bunlar bürokratik diktatörlüğe dayanırlar, kanunlar perdesinde bazı memurlara rüşvetler (makam, mevki, örtülü ödenek ve saire) verirler. Memurlara neler verdiklerini darbe planlarıyla ve örtülü ödeneklerin nereye kullanıldığını gazetelerden öğrenerek anlıyoruz. Aslında bunların sicilleri bozuktur; yirmi sekiz senelik sivil diktatörlük dönemlerinde işlemedikleri cinayet kalmamıştır. Bunların kökleri İttihadçılara kadar uzanır. Bunlar Sultan Abdülaziz’i katl eyledikleri gibi, Sultan Abdulhamid’i de hal’ eylemişlerdir. Demokrasilerde, memuriyet hakikatte bir hizmetkârlık olduğu halde; bunlar, bir hâkimiyet, bir ağalık, bir Nemrutçuluk ile nefse gayet zevkli bir hâkimiyet mertebesini bir kısım memurlara rüşvet olarak verdikleri için, bürokrasi ve yayın organları yoluyla iktidara gelmek istemektedirler. Hâlbuki memuriyet, reislik değil; millete bir hizmetkârlıktır.
2) O zamanki Millet Partisi ise: Bunların içinde İttihad-ı İslâm'da esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde yoğrulmuş bir haldedir ve Türk Milleti İslâm’ın 1000 yıl bayraktarlığını yapmıştır; buna diyeceğimiz yoktur. Zaten müspet milliyetçilik de merdut değildir. Ancak bahis geçen Partinin çoğunluğu, Frenk illeti tabir ettiğimiz ırkçılık ve unsurculuk fikriyle hareket etmişlerdir. Bu hastalık ve fikir, gayet zevkli ve cazibedar bir halet-i ruhiye verdiği için pek çok zararları ve tehlikeleriyle beraber, zevk hatırı için her millet bu fikre meyil gösteriyorlar.
İşte bu iki parti o günkü hükümeti devirerek 1960 ihtilalini gerçekleştirmişlerdir. Yani Halkçılar ırkçıları elde edip, memleketi felakete sürüklemişlerdir.1
Bugüne bakacak olursak, CHP aynen 1950’lerde oynadığı oyunları oynamaktadır. Tabir yerinde ise ortaya çıkan darbe planlarını sanki bazı askeri personel ve bazı yargı mensupları ile beraber hazırlamış görünümü vermektedir. Bu durumun millet farkındadır. Ancak asıl tehlikeli olan Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Cindoruk ile birlikte başta 28 Şubat’ın üniversitelerdeki mimarı Kemal Gürüz’ün gizli avukatlığını yapan Devlet Bahçeli liderliğindeki MHP, Millet Partisi’nin düştüğü hataya düşmektedir. Müslüman Türk Milleti, milliyetçileri en az 20 sene 1960 katliamına iştiraklerinden dolayı iktidara yaklaştırmamıştır. Zeminleri olan milliyetçi ve mukaddesatçı destekçileri de bunun farkındadırlar. Eğer ebediyen seçim sandığına gömülmek istemiyorlarsa, başörtüsüyle dalga geçmeyi terk etmeliler ve milletin sesine kulak vermelidirler. Somuncuoğlu olayının kendilerini sandığa gömdüğünü unutmamalıdırlar.
İktidardaki parti olan Ak Parti de, mutlaka her ayda bir kendi iç muhasebesini yapmalı ve bütün bu kanunsuz oyunlara karşı, bu milletin sağduyusuna güvenmeli ve tehevvüre kapılmamalıdır. Müslüman milletimiz kendilerine duacıdır ve son zamanlarda şaha kalkan İslâm Âlemi ile olan ilişkiler de manevi bir destek mahiyetindedir. Kendilerine doğru akan dua nehrini kurutmamaya çalışmalıdırlar. Bu dua nehri kesilirse, sizin feriniz de kesilir. Demokrat Parti’ye yüklenen Ticani meselesi gibi oyunlara gelinmemelidir. Kafesçilerin ve balyozcuların hedefi budur. Benim hatırlatacağım tek şey, ‘Yüce Allah bu tip insanlardan gelecek olan kötülüklerden sizleri (istikamet sebebiyle) koruyacaktır’ mealindeki Kur’an âyetidir.
Bu tahripçiler 80 yıldır devam ettirdiklerini muhafaza etmeye çalışıyorlar; manevi müjdeler bize gösteriyor ki, bunlar muvaffak olamayacaklar ve milletin iradesine saygı göstermeyi öğreneceklerdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.