Ahmet Varol

Ahmet Varol

Türkiye’ye Baskının Amacı

Türkiye’ye Baskının Amacı

ABD Senatosu’nun Ermeni soykırımı ile ilgili iddiaları politik amaçlar ve hesaplar için kullanmaya çalıştığı günlerde bir yandan da işgalci Siyonist devletin Mescidi Aksa’ya yönelik saldırılarının şiddetlenmesi dikkat çekicidir. Bunlar belki ilk bakışta birbirinden bağımsız gibi görünebilir ama biz tümüyle de bağımsız olduğunu düşünmüyoruz. Çünkü ABD Senatosu’nun söz konusu soykırım iddiasını yeniden ısıtıp ortaya koymasının Türkiye’nin Siyonist işgal devleti karşısında takındığı tavırla bağlantılı olduğunu ve Türkiye’yi bu konuda kendi istedikleri şekilde hizaya sokma amacı taşıdığını tahmin ediyoruz. Amerikan emperyalizmi tarafından böyle bir çıkışın yapıldığı sırada bir yandan da Siyonist işgalciler içlerindeki kinleri ve ileriye dönük hesaplarını devreye sokarak Mescidi Aksa’yı hedefe yerleştiriyorlar.
Biz Mescidi Aksa’nın dünya Müslümanlarının ortak namusu olduğunu ve bu kutsal mabedi hedef alan çirkin saldırıların esas itibariyle böyle bir varlığa düzenlendiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla bu kutsal mabedi hedef alan saldırılar sadece Kudüs’te ikamet edenleri değil tüm dünya Müslümanlarını ilgilendirmektedir.
Bunu başta vurguladıktan ve Siyonist saldırganların Mescidi Aksa’yı tedrici bir şekilde ortadan kaldırma çabalarına bir kez daha dikkat çektikten sonra Amerikan emperyalizminin “Ermeni soykırımı” iddiasını yeniden politik amaçla kullanma girişimi hakkında genel bir değerlendirme yapmak istiyoruz.
Öncelikle böyle bir mesele politikacıların değil bilim adamlarının ve araştırmacıların sonuca bağlayacakları bir konudur. Çünkü bilimin ve araştırmanın yanlışlığını tespit ettiği, aklın da kesin olarak reddettiği bir bilgi oy çokluğuyla gerçeklik kazanmaz. Kesinlik kazanmış bir bilgi de parlamentoda yapılacak oylamada çoğunluğun desteğini alamadığı için gerçek dışı sayılamaz. Dolayısıyla bu gibi iddialarda yapılması gereken gerçeklerin araştırılması, âdil ve tarafsız bilim adamları tarafından bilgilerin, belgelerin değerlendirilmesi suretiyle doğruların ortaya çıkarılmasıdır. Eğer henüz ispat edilememiş bir iddia oy çokluğuna dayanılarak doğruluk derecesine çıkarılıyorsa tamamen politik amaçlarla ve baskı aracı olarak kullanılıyor demektir.
Yüz yıl öncesine gidilerek, o döneme ait olaylar hakkında gündeme getirilen iddialar politik amaçlarla kullanılırken daha yakın zamanda bütün insanlığın gözleri önünde gerçekleştirilen katliamların ihmal edilmesi de haksızlık ve insafsızlık olur. Yani “dinime ta’n eyleyen bâri Müselman olsa!” sözünde dile getirildiği gibi bilimin gündemine almaktan çekindiği bir iddiayı politik mekanizmasında güya tanımaya kalkışan ABD’nin önce kendi tarihine geçmiş büyük katliamları, soykırımları itiraf etmesi gerekir. Çok değil biraz eskiye gittiğimizde karşımıza çıkan Kızılderili soykırımıyla başlayan bu silsile kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Daha yakın zamanda da bir buçuk milyon insanın hunharca katledildiği Irak katliamı bütün sıcaklığıyla ve tazeliğiyle karşımızda duruyor.
İşin gerçeğinde biraz önce de ifade ettiğimiz üzere bu meselenin yeniden ısıtılıp gündeme getirilmesinin arka planında Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerde meydana gelen sorunlar ve bu yüzden Amerika’daki Yahudi lobisinin devreye girerek politik mekanizmayı harekete geçirmesi yatmaktadır. Bu gerçeği artık Türkiye’deki siyasi mekanizmanın anlaması ve Siyonist işgalcinin asla Türkiye’ye dost olamayacağını, bugüne kadar da ilişkilerini sadece kendi çıkar hesapları için sömürdüğünü görmesi gerekir. “Sen onun kuyruğuna basmazsan o da seni ısırmaz” düşüncesiyle hareket edilmesi de yanlıştır. İşgal altındaki topraklarda kardeşlerimiz korkunç bir vahşetle karşı karşıya gelirken bizim olanları görmezden gelmemiz, vahşete sessiz kalmamız her şeyden önce insanlığımıza ve insanî değerlerimize aykırıdır.
Fakat ABD’nin artık bu tür araçları kullanarak Türkiye’ye baskı yapma imkânı kalmamıştır. Önemli olan Türkiye’de güçlü bir siyasi iradenin olması ve Amerikan emperyalizminin baskılarına boyun eğilmemesidir. ABD her ne kadar hâlâ bu tür malzemeleri kullanmaya kalkışarak kendini baskı yapma gücüne sahipmiş gibi gösteriyorsa da buna kendisinin de inanmadığını hepimiz tahmin ediyoruz. Aynı şey işgalci Siyonist devlet açısından da geçerlidir. Dolayısıyla bu tür baskılar karşısında geri adım atılması onları baskı araçlarından yararlanma politikasını kullanmaktan vazgeçmeye yöneltmeyecek, tam aksine baskılarının sonuç verdiğini düşünerek taleplerinin listesini uzatacaklardır. Onları geri adım atmaya zorlayacak tutum karşılarında geri adım atılmaması ve kararlı bir iradeyle karşı durulmasıdır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi