Yargıtay Başkanı ile bir saat
Geçtiğimiz Cuma, Yargıtay’daydık.
Önce Genel Sekreker Sayın Salih Kocalar, ardından da Başkan Sayın Hasan Gerçeker’le sohbet imkânı bulduk.
Pazar günü de bir nikah merasiminde karşılaştık.
Oradaki muhabbet de iyiydi.
•
Özellikle Sayın Gerçeker ile “anlaşamadığımız” birtakım noktalar var.
Lâkin, sohbetlerin ortaya koyduğu o ki;
Diyalog halinde bulunmamızı mümkün kılan ortak hassasiyetler de yok değil...
•
Mesela...
Sayın Gerçeker; “Yargıya yönelik seviyeli eleştirilerden istifade ettiklerini” belirtti.
Ve dahi, şöyle devam etti:
“Yargıyı topyekûn karalamayan, art niyetli olmayan, hakaret içermeyen yazılar, aleyhimizde de olsa bizim için değerlidir. Mesela siz. Benim aleyhime ne yazılar kaleme aldınız. Bunların içinde sert eleştiriler de vardı. Lâkin, hiç hakaret etmediniz. Kişisel meseleler üzerinde durmadınız. Konuşmalarımı, tavırlarımı ele alıp bunların evrensel hukuk anlayışı ile örtüşüp örtüşmediğini kendinizce ele aldınız. Benim filanca tavrımı, şu şu sebeplerden dolayı yanlış bulduğunuzu söylediniz. Bunlar içinde hak verdiklerim olur, hak vermediklerim olur... Ancak, size hep saygı duyarım. Zira; meseleyi kişiselleştirmiyorsunuz. Beni böylesine önemli bir kurumun başındaki bir kamu görevlisi olarak değerlendiriyor ve altyapısı olan eleştirilerde bulunuyorsunuz. Okuyor, araştırıyor, soruyor; ondan sonra yazıyorsunuz.”
•
Ben de son derece yapıcı ifadeler kullanan Sayın Gerçeker’e, “Sadece benim tavrım değil; Vakit yazarlarının genel tavrı böyledir.. Zaman zaman fazla sert gibi görünen yazılar kaleme alınıyorsa, bu yıllardır süregelen haksızlıkların ve hakaretlerin yol açtığı haklı tepkidendir” dedim.
•
Misali çok...
Yargının çok önemli bir pozisyonundaki adam vardı; “Lâik olmayan, insan değildir!..” dediğinde...
Biz de... “Asıl lâik olan, insan değildir!..” başlığını atmak durumunda kalmıştık.
Gerginlik gerginliği doğuruyor.
Bir başka üst düzey/düşük seviye yargı mensubu, bu memleketteki bütün Müslümanlara “Kan içici vampirler” hakaretini savurduğunda...
“Bu adam raporluk!..” manşetini atmıştık.
Bu milletin “kendini yönetme ehliyetine sahip olmadığını” öne süren sütü bozuk yargı mensuplarına, ağızlarının payını vermek icap etmişti.
Yine adamın biri; Anayasa Mahkemesi’ndeki pozisyonuna bakmaksızın, “Refah Partisi’ni kapatmak, bu ülkeye yapılabilecek en büyük hizmettir” diyerek oyunun rengini açığa vurduğunda...
Bu tarafın topyekûn tepkisine hedef olmayı hak etmişti.
Dün; “esas duruşta” karşıladıkları komutanlardan, “brifing” almayı içine sindirebilen “Yargı” mensuplarının mesleklerine “ihanetlerine” yıllardır işaret ediyoruz.
Bu adamların şimdilerde çıkıp;
“Yargı bağımsızlığından” filan bahsetmelerini, yargının siyasallaşmasının “bariz örnekleri” olarak ele alıyoruz.
•
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker bu çerçevenin ne kadar dışında?..
Hakkını yemek olmaz; kendisi pek çok meslektaşında rastlanmayacak ölçüde aktif, dinamik ve “sosyal” bir yargı mensubu.
Futbolla yakından ilgileniyor, dış politikayı çok iyi takip ediyor, dünyadaki gelişmelerin farkında, hemen bütün ulusal gazeteleri okuyor. Hangi köşe yazarının tavrı, yaklaşımı nasıldır, aşağı-yukarı tamamını biliyor.
Kendisini o “dar” “kafa dengi meslektaş çerçevesi”nin içine hapsetmemiş, dışarıda olup bitenlerle alâkasını kesmemiş yargı mensuplarını, hele üst düzey yargı mensuplarını her zaman bulamıyorsunuz...
Geçtiğimiz günlerde; yargının verdiği “akıl almaz kararlardan” en az on örnek sıraladıktan sonra, “Bunlar size olan güveni azaltıyor” dediğim bir üst düzey yargı mensubu...
Yaptıklarının “hukuka uygun olmadığını” kabul etmiş...
Ve... “Devleti korumak için bazen hukuk dışına çıkılabilir!” demişti.
İşte bu Sabih Kanadoğlu kafası!..
Vural Savaş kafası!..
•
Yeni bir yüksek yargı mensubu; görev alanındaki “44” hanıma cinsel tacizde bulunduğu hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya çıktığında...
“Allah aşkına bunları haber yapma! Bu kadınların kocası duyarsa fena olur. İkimizin de başı derde girer!” demişti.
Ne oldu?.. Haber yaptık; o korundu.
Dert, bize kaldı!..
•
Sayın Gerçeker, görüşlerinin önemli bir bölümü bizimkiyle örtüşmeyen bir yargı mensubu ama bildiğimiz “Laikçi-Jakoben” yargıçlardan değil.
Mesela...
Onlar; bir “İmam Hatiplinin Başbakan olmasını içlerine sindiremediklerini” söylerler.
Sayın Gerçeker ise, “İmam Hatiplileri” veya bir başka grubu dışlamanın resmen “bölücülük” olduğunu dile getirmekten çekinmez.
Anayasa değişikliği için referanduma “ret” oyu verir; lâkin “kabul” diyene de saygıda kusur etmez.
Bugüne kadar “Hah işte, Yüksek Yargı’da böyle hukuk adamları da var” diyerek özel bir yere koyduğumuz pek çok “yargıç” bizi hayâl kırıklığına uğratmıştır.
Onlara...
Dilerim,
Sayın Başkan da eklenmez...