Tehlike Kapıya Dayandı
Müslüman halklara öncülük etme konumundaki liderlerin, yönetimlerin ve kurumların birçoğunun Siyonist işgalcilerin sinsi ve cüretkâr ilerlemelerini ciddiye almaması karşısında Mescidi Aksa’ya yönelen tehlike sonunda kapıya dayandı. Bu kutsal mabedin hemen yanı başına bir havra inşa edilmesinin amacı Mescidi Aksa’yı ortadan kaldırma planını uygulamak için bir istasyon kurmaktan başka bir şey değildir. Bundan sonraki planları ikinci istasyonu Mescidi Aksa’nın bahçesine inşa edip ikisi arasında bağlantı kurarak Müslümanların ilk kıblesi, harem mescitlerin üçüncüsü durumundaki bu kutsal mabedi tümüyle ortadan kaldırmaktır.
Siyonist işgalcinin bu cesareti nasıl gösterebildiğini anlamak için öncesinde vuku bulan bazı gelişmeleri tahlil etmekte yarar var. İşgalcinin Mescidi Aksa’yı ortadan kaldırma amaçlı planını hayata geçirmek için bir istasyon olarak kullanacağı havrayı açmasından çok kısa bir süre önce Arap Birliği teşkilatı Abbas çetesine İsrail işgal devletiyle masa başı görüşmeleri yeniden başlatması çağrısında bulunmuş hatta bunun için bir zaman sınırı bile koymuştu. Oysa Arap Birliği’nin bu çağrıyı yaptığı sırada Netanyahu çetesi bir yandan Batı Yaka’daki Yahudi yerleşim merkezlerini genişletme planlarını hayata geçirirken bir yandan da Filistin’deki İslâmî kültürel mirasa Yahudi damgası vurma amacıyla bir Yahudileştirme faaliyeti başlatmıştı. Öte yandan Ocak 2009’da görev süresi dolan Abbas’ın da Filistin tarafı sıfatıyla birileriyle masaya oturma ve görüşmeler yapma yetkisi yoktu.
Arap Birliği’nin böyle bir çağrı yapması tabii zaten işgal devletiyle yeniden masaya oturmak için bahane arayan ama Netanyahu’nun izlediği politika sebebiyle eleştirilere hedef olacağını düşünen Abbas çetesini rahatlattı ve hemen “dolaylı görüşmeler” başlatılması için harekete geçildi. Şu işe bakın ki içtikleri su bile ayrı gitmeyen, Filistin direnişinin başını ezmek için sürekli aralarında güvenlik işbirliğini güçlendiren Netanyahu ile Abbas “dolaylı görüşmeler”e ihtiyaç duyuyormuş! Fakat işin asıl düşündüren tarafı bu dolaylı görüşme numarasının da işgalci Siyonistin Mescidi Aksa’yı hedef alan istasyonun açılışını yapmasından hemen önceye denk getirilmesi.
Bir diğer önemli gelişme ise ABD Başkan Yardımcısı ve bizim, Obama’nın Ortadoğu şeytanı olarak nitelediğimiz Joe Biden’ın Ortadoğu ziyareti oldu. Bu adam Yahudi kökenli olmamasına rağmen, daha yola çıkmadan önce kendisinin bir Siyonist olduğunu ilan ettiği ve ziyaretinin asıl amacının da Netanyahu’nun Yahudileştirme planlarının önünü açmak olduğu halde ziyaret ettiği Arap ülkelerinde özel ilgiye mazhar oldu. Diplomatik teamüle aykırı bir şekilde gizli ve karanlık görüşmeler gerçekleştirdi. ABD’nin Ortadoğu’daki gerçek dostunun İsrail olduğunu ilan ederek Arap ülkelerine “bizim nazarımızdaki itibarınız İsrail’in menfaatlerine uygun uygulamalarınız ve politikalarınız derecesindedir” mesajı vermeye çalıştı. Yaptığı görüşmelerde de Netanyahu’nun Yahudileştirme faaliyetleri karşısında sessiz kalmaları, halklardan gelebilecek tepkileri de etkisiz hale getirmeleri yönünde talimatlar verdiği kuvvetle muhtemeldir. Zaten Arap ülkeleri amacını ve çizgisini çok açık bir şekilde ortaya koyan böyle bir Siyoniste kapılarını açarak işgal devletine de Kudüs’teki Yahudileştirme faaliyetlerini sürdürmesi için yeşil ışık yakmış oldular.
İşgalci Siyonist devleti cesaretlendiren ve Mescidi Aksa’yı ortadan kaldırma amaçlı komplolarını hayata geçirme konusunda bileğini güçlendiren en önemli gelişme ise Ramallah’taki gayrimeşru yönetimle güvenlik işbirliğini artırması oldu. Bu işbirliği sayesinde Batı Yaka bölgesindeki direnişe kelepçe vurma, bu bölgeden Kudüs’ü ve Mescidi Aksa’yı savunma amacıyla yola çıkabileceklerin önlerini kesme görevi Ramallah’taki işbirlikçi yönetime devredilmiş oldu. Böylece işgal güçlerine sadece Kudüs’teki ve 1948’de işgal edilmiş topraklardaki fiili direnişle uğraşma görevi kalmış oluyordu. Nitekim son olaylardan sonra işbirlikçi yönetim tarafından yapılan açıklamalarda Batı Yaka’da düzenlenecek direniş faaliyetlerine izin verilmeyeceği çok açık bir dille ifade edildi. Abbas çetesinin Mescidi Aksa’yı ve Kudüs’ün kimliğini hedef alan Yahudileştirme faaliyetleri karşısında izlediği tutumu işte bu işbirliği ortaya koymaktadır, göstermelik beyanatlar değil.
Siyonist işgal devleti de tehlikeyi böyle Mescidi Aksa’nın kapısına kadar yanaştırma faaliyetlerini tabii havra açılışı ile yapmadı. Onun izlediği strateji hakkındaki bilgilere inşallah müteakip yazımızda yer vereceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.