Çanakkale’yi anlamak
Tarih sadece hamaset değildir. II. Mahmud’dan bu yana geçen zamanın güçlü tahlillere ihtiyacı var. 1826’da Yeniçeri Ocağı bombalanır. Olayın adı vak’ayı hayriyedir. Hakikaten hayırlı oldu mu? Ordu bozulmuştu, doğru, yeniçeri cepheden kaçıp geliyordu doğru. Fakat bu vak’adan sonra muharebelerde ard arda mağlubiyetler yaşadığımız doğru. En acısı da Mısır’a tayin ettiğimiz valinin ayaklanarak Anadolu ortalarına kadar yürümesi, isyancıları durdurmak için ecnebi devletlerden yardım istemek zorunda kalmamızdır.
1826’nın biraz gerisinden alırsak III. Selimden, Senedi İttifak’tan biraz sonrasından alırsak Tanzimat’tan, 1839’dan bugüne şırınga edilmiş bütün dogmatik tarihe şüpheyle bakarak tepeden tırnağa yeniden ele alınması gerekir.
Tarih tahlildir.
Ölçüsüz hamaset de husumet kadar zararlı.
Çanakkale, artık soğukkanlılıkla ele alınmalı. Kim geldi, niçin geldi? Nasıl bir mücadele verdik? Mücadele veren askerin arka planı? Başkomutan kimdir? Komutanlar kimlerdir? Gelen işgalci askerlerin niyetlerindeki tarihî haçlı boyutu nedir?. Devrin Türkiye ve dünya coğrafyası. Türkiye ve dünya siyaseti. O günkü iç politikamız. Bu politikanın Çanakkale’ye yansımaları. 1915-1923 çizgisi. 1915’te Çanakkale’de zafere imza atan Osmanlı 8 sene sonra tasfiye mi edildi, değişim mi yaşadı?
Ve yüzlerce soru.
Resmî tarihe, o tarihin şekillendirmelerine fayda çıkmayacak diye Çanakkale uzun süre göz önünde saklandı. Veya çarpıtıldı. Devir kendi zamanındaki gerçeklerle değil bugüne uyarlanarak nabza şerbet verildi. Şimdi ise bir çadır tiyatrosu şenliğine dönüşme tehlikesi var. Muhafazakâr kitle, onlarca sene Çanakkale’yi referans aldı.
Çanakkale, herkesindir..
Çanakkale’ye de Sarıkamış’a da en fazla sahip çıkması gereken kurumlardan biri Genelkurmay iken bu kurumumuz her iki harpte de kabul edilmiş sayıları aşağı çekmede taraf olmuştur. Çanakkale’de 253 bin, Sarıkamış’ta 90 bin üzerinde ittifak edilen sayılardır. Bunların on bin altı on bin üstü neyi değiştirir?
Rakamların soğuk yüzü şehidlerin mübarek simaları değildir.
Kat’i hakikat şudur:
Bir devrin bütün okumuş nesilleri Çanakkale’ye gömülmüştür. 1915’te Çanakkale kazanılmış fakat insan unsuru kaybedilmiştir. Çanakkale tabiî ki zafer. Fakat bir taarruz değil, müdafaadır. Belki Sarıkamış olanca hüsranına rağmen taarruzdur/saldırı.
Bizim son taarruzumuz 1897 tarihindedir. Bu tarihte askerimiz rahat durmayan Yunanistan üzerine yürümüş, ordularımız Atina’ya girecekken Avrupa devletlerinin telaşla araya girmesiyle son fütuhat hayat bulamamıştır. İşte bu Teselya Harbi, resmî tarihe yaramadığı için unutturulmuştur. Daha nelerin ve kimlerin unutturulduğu gibi.
Namuslu tarihçilerin artmasına ihtiyaç var.
Tarih Kurumunun sahaya inmesine ihtiyaç var.
Sosyal liselerin çoğalmasına ihtiyaç var.
Yarının tarihçilerini ilk öğretimden itibaren yetiştirmemiz lazım.
Ekonomiyi IMF’li de IMF’siz de yönetebilirsiniz. Ama ilahiyattan tarihe, oradan hukuka kadar bütün sosyal değerleri ancak yabancılaşmamış haysiyet sahibi kafalarla dünya gündemine taşıyabilirsiniz. Dini, tarihi, nüfusu ve ekonomisi zengin olmayan, büyük devlet olamaz.
Çanakkale bir milleti asırlarca besleyecek kadar mânevî zenginliğe maliktir. Dünya sinema profesyonelliğinde bir Çanakkale filmi çekemeyen Türkiye düne ve yarına karşı özür dilemekten kurtulamaz.
Ezberlerden kurtularak Çanakkale’yi layıkıyla tahlil edebilen Güneydoğuyu ve bölge ihtilaflarını çözebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.