Türk milliyetçilerini kim yönetiyor?
AK Parti hükümeti bir uzlaşma imkanı sağlamak için olağanüstü çaba harcıyor. Partiler, sivil toplum örgütleri sendikalar teker, teker ziyaret edildi.
Bu mutabakat arayışı, neticesi ne olursa olsun hükümetin kar hanesine yazılacaktır.
Hiç konuşmadan, tartışmadan retçi bir tutum takınmak doğru bir siyaset tarzı değil. CHP kendini milletin önünü tıkamaya adamış bir parti. Bu hükümet, ne yaparsa yapsın CHP hayır demeye, engeller çıkarmaya her istek ve talebi rejim meselesi haline getirmeye devam edecektir. CHP kendini devletin sahibi gibi görüyor. Kurduğu düzeni bozacak her talebe şüphe ve tereddütle bakıyor. Devlet benim, Anayasa değişecekse bunu ben yaparım gibi bir yol izliyor. Uzun yıllar tek başına ülkeyi yönetmiş, İl başkanları Valilik yapmış bir partinin bugün içine düştüğü durumdan kaynaklanan psikolojiyi anlamak mümkün. Ama MHP'yi anlayamıyorum. CHP ne yapıyorsa, küçük bir üslup değişikliği ile MHP de aynısını yapıyor. Anayasa taslağı MHP tabanının zamanında içini yakan problemlere de çözümler getiriyor. Normalde bu tasarıyı AK Parti'den çok MHP'nin savunması gerekir.
Başörtü yasağı, katsayı adaletsizliği, Kuran öğreniminin sınırlandırılması bugün siyasallaşan yargı’nın bize bir hediyesidir. MHP sözcüleri ikide bir Başörtü yasağına karşı olduğunu söylüyorlar. Kuran öğreniminin serbest olmasını savunuyorlar. Mevcut değişiklik bu anti demokratik yasakların ortadan kalkmasına, siyasetin gerçek zeminin de yapılmasına vesile olacak. Değişiklik tasarısı tabi ki sadece bu yasakların ortadan kaldırılmasını hedeflemekten ibaret değil. 12 Eylül’de yüzlerce milliyetçi subay TSK'dan atıldı. 90'lı yıllardan beri dindar, milliyetçi yüzlerce subay irtica gibi sınırları belirsiz bir suçlama ile Ordu’dan atıldı. Yüksek askeri şura kararlarının Yargı denetimine açılmasıyla birlikte bu ideolojik tasfiye süreci de kapanacak. Yıllarca F tipi kadrolaşma masalıyla TSK içindeki milliyetçi, muhafazakar kadrolar tasfiye edildi. ETÖ davası, özellikle Deniz kuvvetleri ile Jandarma istihbaratında D (Doğu Perinçek) tipi kadrolaşmanın hangi boyutlara ulaştığını gösterdi. Anayasa değişikliği gerçekleşirse bu milliyetçi kıyımı da son bulacak. Taslak’ın hayatımıza getireceği değişiklikler elbette sadece bu sayılanlardan ibaret değil. Zamanında Mehmet Moğoltay’ın 3000 tane CHP'li hakim, savcı aldım, MHP'lileri mi alacaktım sözü hala hatırlardadır. O CHP'li hukukçular bugün CHP düzeninin sürmesi için canla başla çalışıyorlar. HSYK'nın yapısının değişmesi ile Yüksek Yargıya sadece CHP'liler değil, her siyasi görüşten insan girebilecek. Bunca ayak diremenin ardında burası bize aittir, başkaları giremez zihniyeti yatıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Anayasa taslağı MHP'nin milliyetçi, muhafazakar tabanının beklentileriyle de örtüşüyor. Onun için MHP'nin itirazlarını milliyetçilikle telif etmek mümkün değil. Bunun başka gerekçeleri, başka sebepleri var. MHP gittikçe kendini var eden zeminden kopuyor. CHP olduğu yerde kalırken MHP git gide CHP'ye doğru gidiyor. Bahçeli’nin uzlaşma komisyonu kurulsun, Anayasa değişikliğini yeni meclis yapsın şeklindeki çıkışları birer bahaneden başka bir şey değildir. Önemli olan böyle bir ihtiyacın olup olmadığıdır. Ortada Türkiye’yi yönetmeye çalışan, iktidarı çalıştırmamak için hukuku bir muhalefet aracı gibi kullanan bir yargı var. Ülke meseleleri bekleyemez. Bir siyasetçinin ilk öğrenmesi gereken husus budur. MHP'nin bu haliyle ayrı bir parti olarak varlığını sürdürmesi çok anlamlı değil. İki parti olarak ayrı ayrı kira vermeye, masraf yapmaya ne gerek var. MHP ile CHP birleşip tek parti olmalıdır. 1999'da Ülkücüleri Ecevit’e peşkeş çekenler, şimdi de Baykal’a peşkeş çekmeye çalışıyorlar. Ama dün olduğu gibi bugün de hata ediyorlar. Bir defa daha anlaşıldı ki, Türk milliyetçilerini Milliyetçiler değil, başkaları yönetiyor.