Nasıl bir Türkiye istiyoruz?
Daha iyi bir Türkiye, daha gelişmiş bir demokrasi istiyor muyuz, istemiyor muyuz? İstiyorsak gerisi teferruattır.
Anayasa taslağı ile ilgili eleştirilere de bu zaviyeden bakmak lazım.
Herkesin şikayet ettiği, mağduru olduğu bir sürü yasa ve anlamsız yasak var.
Bazıları dağlara eşkıya yollayarak hakkını arıyor ve alıyor. Terörü bir şantaj aracı olarak kullanarak sistemi esnetebiliyor. Ama kanunlara saygılı olan, kanla kavgayla işi olmayan, ağzıyla kuş tutsa ayağındaki prangaları çözemiyor.
Açık söylüyorum, bu ülkede PKK'yı meşrulaştıracak düzenlemeler bile bir başörtüsü yasağını ortadan kaldıracak düzenlemeler kadar gürültü çıkarmaz.
Çünkü sistemi yönetenlerin gerçek düşmanı İslam’dır, milli iradedir.
Bu millet din düşmanlığı kokusu taşıyan düzenlemelere cevaz vermez. Onun için millet her zaman devre dışı bırakılmıştır. Dört yılda bir oy kullanmakla milletin iktidarı oluşturulamıyor. Çünkü o yolun önünde darbeciler var, siyasallaşmış Yargı var,medya’nın kaşarlanmış tosunları var. Demokrasi, toplumu yönetecek yasaların yine toplumun iradesiyle çıkarılmasıdır. Hangi millet baskı altında yaşamak ister? Hangi topluluk akıl dışı yasakların pençesinde kıvranmak ister? Top millete geçtiği zaman bu oligarşik yapının demokratik bir yapıya inkilap edeceği muhakkaktır. Öyle bir Türkiye’nin oluşmaması için milletin yönetimde söz sahibi olmaması gerekiyor. Cumhurbaşkanını bir avuç milletvekilinin, Yüksek Yargı’nın aynı görüşten insanlar tarafından yine aynı düzeni devam ettirecek insanlar arasından seçilmesi gerekiyor. Bu kurulu düzeni bozacak her şey habistir, suçtur, irtica ve kanun dışıdır.
İrticanın tarifi yapılmamıştır ama yoktur diyenler yanılıyorlar. İrtica statükoya dokunmak, demokrasi istemektir. Herkesin herkese eşit olduğu bir dünyanın peşinde koşmaktır. Bu ülke herkesin olsun, bu devlet hepimizi sahiplenecek ve dolayısıyla hepimiz tarafından sahiplenilecek özelliklere sahip olsun dediğiniz zaman irticacısınızdır.
Şimdi Türkiye’nin önüne bir fırsat çıkmıştır. Bu fırsatı ete kemiğe bürünmek, somutlaştırmak elimizdedir. Fırsatları kendi dünyasını tahkim etmek için kullanamayanlar, küçük ve dar dünyalarında bir tutsak gibi yaşamaya mecbur olurlar.
Anayasanın böyle kalmasını isteyenler, sizin yaşama alanlarınızın sınırlarını biz tespit ederiz diyorlar. Ne yiyeceğinizi, ne giyeceğinizi, çocuklarınıza ne öğreteceğinizi, neye inanıp neye inanmayacağınızı, hangi dini ne kadar öğreneceğinizi biz tespit ederiz diyorlar. Ya, Anayasa değişikliklerine destek vererek kendi hudutlarımızı kendimiz tespit edecek, ya da bize giydirilen mahkum gömleğine razı olacağız. Bütün mesele budur!