Balyoz, hakim teminatı ve tahliye kararları
Bugün Yargı mensuplarının yaptığı hataları denetleyecek hiçbir mekanizma yok. Yüksek mahkeme kararları her türlü denetimin dışında.Diğer mahkemelerde ise ancak Adalet bakanlığı müfettişleri inceleme yapabiliyorlar.Bu inceleme de verilen kararların hukuki gerekçelerini sorgulamaktan çok,hakimlerin savcıların performansı ile ilgili incelemeleri ve varsa şikayetlerle ilgili hususları kapsıyor. Son söz yine HSYK da.
Yani verilen kararları kimse sorgulayamıyor. Yerel mahkeme kararları,en çok Yüksek Yargı’da küçük bir denetimden geçiyor. Karar yerindeyse onanıyor, değilse bozulup mahalline geri gönderiliyor. O kadar. Bir hakim en abuk kararı verebilir,ama hiç kimseye bu kararından dolayı hesap vermez.
Son Balyoz soruşturması bunun en bariz misali. Güz kararnamesiyle HSYK tarafından, İstanbul 12 Ağır ceza mahkemesine atanan Oktay Kuban neredeyse bütün Balyoz şüphelilerini serbest bıraktı. Darbeye teşebbüsten tutuklanan emekli-muvazzaf subayların daha bir ay dolmadan –aynı hakim tarafından- niçin serbest bırakıldıklarını sorgulayamazsınız. Niçin, bazı şüphelilerin onun nöbetinde ifade vermeye gittiklerini, bu tercihin hangi sebepten dolayı yaptıklarını soramazsınız. Çünkü Yargı la yüseldir. Herkes hesap verir, onlar hesap vermez. Şüphelerinizi, tereddütlerinizi yutmak zorunda kalırsınız.
HSYK nın yapısının niçin değişmesi gerektiğini anlamak için Hakim Kuban’ın uygulamalarına bakmak kafi. Zanlıların bile inkar edemediği skandal ses kayıtlarına, darbe tutanaklarına rağmen, TCK daki en ağır suç isnadı altında olanların birkaç gün içinde tahliye edilmesi yargı’nın ne hale geldiğini göstermesi bakımından önemlidir.
Darbeye teşebbüsün cezası bile müebbet hapistir. Bir tabak baklava çalanın on yıl hapis yattığı bir ülkede, onca belge ve bilgiye rağmen darbe zanlılarının birkaç günlük misafirlikten sonra serbest bırakılmaları HSYK ya niçin güvenilmemesi gerektiğini ortaya koyuyor. Hani nerde doğal hakim ilkesi.Türk demokrasisinin geleceğini tayin edecek bir davaya durup dururken hakim atamanın sebebi şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu?
Bu orta oyununun daha ne kadar devam edeceğini zaman gösterecek. Bu gidişin iyi bir gidiş olmadığı, Yargı’nın, özellikle Yüksek Yargının paralel bir muhalefet partisine dönüştüğü görülüyor.Taraf olduğunu gizleyemeyecek kadar politize olmuş bir Yargı erk’iyle vicdanları teskin edecek kararlar almak ve bunu topluma kabul ettirmek mümkün değildir. İstanbul’a çökeceğiz, bu bir EMASYA değildir, şu kadar subayı ast subayı ilk hamlede ordu’dan atacağız,stadyumları nezarethane yapacağız, Tankları yürüteceğiz, psikolojik etkisi var diyenler harp tatbikatı yapıyorlardı değil mi? Acaba bu harbin muhatapları kimdi, Türk Milleti mi? Peki millete harp ilan edenler hangi milletin çocuklarıydı acaba? Soruları çoğaltmak mümkün. Bunları görüp susalım, hatta alkışlayalım istiyorlar. Yargı bağımsızlığı dedikleri kepazelik de budur. Her türlü adaletsizliği,zulmü yapıp, bir de üstüne üstlük saygı istemek.
Yargı kararları vicdanlara uyarsa tartışılmaz. Vicdanları kanatırsa hiçbir güç bu kararları tartışmaya engel olamaz. Balyoz’u izleyen gözlemcinin bile rutinin dışına çıktılar dediği bir darbe toplantısını, bir hakim,verdiği kararlarla, iddialarla mütenasip olmayan bir noktaya götürüyorsa bu kararlar tartışılır. Hem de çok tartışılır. Balyoz şimdiden kuşa döndü, bakalım sıra hangi davaya gelecek?