Ya doğru ise!..
Yargıda, özellikle yüksek yargıda belli bir mezhebe mensup insanların çoğunlukta oldukları, hatta köşebaşlarını tutmuş olduklarına dair iddialar uzunca bir süreden beri gündemde.
Bu mesele üzerine söz söyleyenler, daha da ileriye giderek, belli bir mezhebe mensup olduklarına vurgu yapılan insanların aslında teorik ve pratik olarak bu mezheple pek ilgileri olmadığı, bahsi geçen mezheple ilgili genel geçer hususların çok ötelerine taştıkları hususunun altını da kalın çizgilerle çizmeyi unutmazlar.
Konunun daha iyi anlaşılması sadedinde söyleyebileceğimiz şey, bahsi edilen insanların mensubiyetlerinin 'Alisiz Alevilik' şeklinde özetlenebileceğidir.
Ne kadar doğru olduğunu bilmediğimiz bu iddiaların dile getirilişinin hemen ardından, genelde bir sessizlik gözlenirse de, söylenenlerin yalan olduğu ya da en azından çok mübalağa edildiği şeklindeki açıklamalara da rastlanır.
İşin doğrusunun ne olduğu ise bilenlere ayan...
Ülkemizin eksik olmayan tartışma konuları arasında sık sık bazı özel kısaltmalar kullanılması adettendir.
Son zamanlarda yüksek yargı ile ilgili değerlendirmeler sadedinde yeni bir kısaltmanın daha gündeme geldiğini müşahede ediyoruz: TSE.
TSE bilindiği gibi Türk Standartları Enstitüsü'nün kısaltmasıdır. Ancak bahsini ettiğimiz TSE, başka bir meramı ifade için kullanılıyor...
Yüksek yargıda belirli bazı isimlerin çok sayıda bulunduğu tesbitinden hareketle ortaya atılan iddiaların ardından, yine yüksek yargıda belirli bazı illerden hatta ilçelerden çok sayıda ismin bulunduğunu iddia edenler, TSE kısaltmasını Tunceli, Sivas, Erzincan manasına kullanıyorlarmış.
Yargıtay Onursal Üyesi Emekli Hakim İlhan Cevdet Günay'ın söyledikleri, konuyu enine-boyuna izah eder nitelikte.
Günay'ın söyledikleri arasında şöyle iddialar var: "Hakim arkadaşlar derlerdi ki, bir yerlere gelebilmek için TSE (Tunceli, Sivas, Erzincan) damgalı olmak lazım.(...) HSYK'ya kendi elemanlarını gönderiyorlar. O inançta, o düşünceden, o bölgeden hemşehrilerini, kendilerine yakın insanları seçiyorlar. Yargıtay'da bir dönem doğuda bir ilin ilçesinden 4 tane üye bulunuyordu. Belki o ilçede 4 tane hukukçu vardı, 4'ü de Yargıtay üyesiydi. Böyle olunca da ne oluyor? HSYK'da da 4 yıl aynı kişiler seçiliyor. (...)" (Zaman, 2 Nisan 2010)
Eğer söylenenler doğru ise, -ki şu ana kadar konuyla ilgili olarak ciddi bir açıklama yapılmadı- ortada en azından bir tuhaflık var demektir. Emekli Hakim İlhan Cevdet Günay'ın gündeme getirdiği konuya ilgi gösteren bazı köşe yazarları, bu iddiaları gündeme getirmiş olmanın bir talihsizlik olduğu şeklinde kanaat izhar ettiler, değindiler.
Ama kimse çıkıp da, 'yok öyle şey!' demedi.
Millet adına karar verilen ve kararları çoğu zaman nihai kararlar olan yüksek yargıda, hakikaten belli bir mezhebin yoğunluğu sözkonusu mudur?
Ya da yüksek yargı mensupları arasında, 81 vilayetten hukukçular olması yerine, işaret edilen illerden üyelerin sayısının fazla olması hali var mı?..
Bu hususlarda bir bilgimiz yok. Ama Günay'ın sözlerini şiddetle eleştirenler bu konuda belki bilgi sahibidirler ve kamuoyunu rahatlatmak için, işin gerçeğini açıklarlar...
Yani, iddiaları dile getirenler şöyledir, böyledir demek yerine, 'böyle bir şey yoktur' demek ve tabii bunun belgelerini de kamuoyuyla paylaşmak gerek.
Böylelikle, zihinlerdeki 'ya doğru ise' kuşkusu da ortadan kalkmış olur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.