Gözüm Yaşardı Faziletinden
“Böyle zamanlarda okunur” diye Ertuğrul özkök’ü açtım.
Hani şu dağa çıkmaktan bahseden yiğidi.
Gözlerim yaşardı masumiyetine. Bakın ne diyor:
“Yıllar önce, Refah Partisi'nin kapatılması için hukuki süreç başladığında gazetemizin sahibi Aydın Doğan düşüncesini çok net bir ifadeyle şöyle özetlemişti:
"Ben halkın oy verdiği bir partinin kapatılmasını içime sindiremiyorum."
Ben de aynı düşünüyordum.
Oysa Refah Partisi, Hürriyet Gazetesi ve Doğan Grubu'na karşı insafsızca bir baskı kampanyası yürütmüştü.
üç ayrı devlet kurumunun müfettişleri her tarafımızı didik didik etmiş, benim odamda bile arama yapmıştı.
Allah'a şükür bu denetimlerin hepsinden yüzümüzün akıyla çıktık.
Biz, işte bu Refah Partisi'nin kapatılmasını içimize sindiremediğimizi açık açık yazdık.
Bugün de aynı düşüncedeyim.”*
Peki, o partiyi o günlere getiren manşetler kimindi?
“Büyük Taarruz” gibi…
“Topyekûn Savaş” gibi…
Dalganızı geçin amma, faziletfüruşluk da neyin nesi?
Sindiremiyormuş…
Bir de tavsiyesi var üstelik:
“Buna sevinen siyasilere de şunu söylemek isterim:
Bir partiye karşı mücadelenin tek etkin yolu, onu sandıkta yenmektir.
Demokrasilerin içine sindirmesi gereken de budur.”
Yok ya! Dağa çıkacak adam, geç bunları geç.
Siz sandıkta yenemeyeceğinizi anladınız, çare arıyorsunuz.
çare eskiden darbeydi, devri bitti. Şimdi “yargı devrimi” gibi post modern darbe devri başladı. Sayenizde destek de buluyor az da olsa.
Ha, bir de senin şu “dağa çıkma” çaren var. O ne oldu sahi? Bu gün niye hatırlatmadın? Şimdi niye hukuk demeye başladın? Yalçın Küçük de “giyin kalpakları, Erzurum’da buluşmaya” diyordu hani. Sen niye gitmedin? Dağdan daha kolay değil mi?
Bunlar hikâye, esas ağzındaki baklayı çıkar sen.
çıkarmışsın zaten:
“Bu bir hukuki süreçtir.
Hepimiz bunu saygıyla ve sessizce izlemeliyiz.
Yargıyı şu veya bu yönde etkileme çabalarının sonuç vereceğine inanmıyorum.”
Evet, amacın, “kuzu kuzu teslim olun, bizi çok uğraştırmayın” demek.
Bunu saklamak için akıl bile vermişsin.
Herhalde bir teşekkürü esirmez artık AKP liler.
Son olarak bir tavsiye de ben yapayım bari alırsa. Ertuğrul Günay’a bozulmuş, diyor ki:
"Sızmışlar..."
“Sızan kim?
Bir başka ülkenin gizli ajanları mı?
Bir terör örgütünün militanları mı?
Hayır, bahsettiği insan, Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı.
Yani bu ülkenin üniversitesinden mezun olmuş, bu ülkenin yargısında yıllarca görev yapmış, bu ülkenin kanunlarına göre başsavcılığa yükselmiş bir insan.
Ertuğrul Günay bu sözünü derhal geri almalıdır.
Bu son derece vahim bir laftır ve kendini demokrat sanan bir insanın hayatı boyunca altından kalkamayacağı kadar ağır bir demokrasi ayıbıdır.”
Sen ve gibileriniz yıllardır az mı yaptınız bu “sızmışlar” edebiyatını dindarlara karşı?
“Dinci kadronun devleti ele geçirmek için devlete sızma tehlikesini” az mı okuduk sizlerden?
Bari şimdi söyleyin bakalım, “Sızan kim? Bir başka ülkenin gizli ajanları mı?”
Ya özkök Efendi, söyle bakalım, onlar da “Yani bu ülkenin üniversitesinden mezun olmuş” değiller miydi?
Esas içine bunlar sinmesin… Bu çifte standartlar…
Atalar boşa mı demişler: “Keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner” diye?
Ele “ağzını tut” diye baba, pardon “kara gün dostu” nasihatı vermek kolay tabi. Yiğitlik, el için istediğini kendin için de yapmaktır.
Bu ne iştir; “Ele verirsin talkını, kendin yutarsın salkımı.”?
*(http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=8469107&yazarid=10 17. 03. 2008)